Sadece Taifliler’in değil, insanlığın başına belki ikinci bir Nuh tufanı olarak fatura edilecek bu olaydan dolayı bütün insanlığın bedel ödememesi için o gün Resûlullah aleyhissalatu vesselam, meşhur duasını etmiştir. O duayı işiten ağaçlar ve mübarek ayağını bastığı toprak kıyamet günü ne büyük şahitlikler edecekler. Efendimiz aleyhisselamın, vücudundan kanlar akar hâlde Rabbine niyazda bulunuşunu bugün karısından-kocasından ızdırap çeken, bombalamalar-yakılmalar veya toplumda bozulmalar nedeniyle canı yanan müminler olarak kendimize ders çıkarmak niyetiyle okumalıyız. Kâinatın efendisi Resûlullah aleyhissalatu vesselam, mübarek vücudundan kanları akar hâlde şöyle dua etmiş, Rabbine dilekçesini arz etmiştir:
“Allah’ım, Güçsüz kaldığımı, çaremin tükendiğini, insanların beni hor görmesini sana şikâyet ediyorum.Ey merhamet edenlerin en merhametlisi, Sen gerçekten Erhamu'r-râhimînsin. Beni kime bıraktın?
Beni bir yabancının eline mi ittin? Yoksa bana zulmedecek bir düşmanın eline mi saldın beni Allah’ım?
Ama ey Rabbim, senden bana bir gazap gelmesin de ben bu başıma gelenlere razıyım. Yine de sen bana afiyet verir, beni bu dertlerden kurtarırsan bunu da çok hoş karşılarım.
Ey Rabbim, görevimi yapamadım diye senden bana bir gazap inecek, başıma bir felaket gelecek olursa ben yine senin dünyayı ve ahireti aydınlatan yüzünün nuruna sığınırım.
Beni himaye edeceksen sen edeceksin Allah’ım.Ey Rabbim, Sen bu görüntüden hoşnut isen benim hiçbir şikâyetim yok. Zaten senden başka da hiçbir güç ve kuvvetim yok Allah’ım.”
Dikkat ediniz, şikâyet etmiyor. Rabbiyle konuşuyor, serseri çocuklar tarafından taşlanmasını gündemine almıyor da şayet Rabbi razıysa kendisinin de razı olduğunu söylüyor. Yeter ki Allah razı olsun. Buradan ders çıkarabilmemiz için aynı olayı yaşamak üzere Taif’e gitmemiz ve egzersiz yapmamız gerekmiyor. Her müminin evi Taif’tir zaten! Herkes Taif’e rahmet okutacak sokaklarda yürümektedir!
Allah’a davet eden biri Taif kadar şiddetli bakışlar göreceği sokaklarda yürümek zorunda kalıyor. Tesettürlü olduğu için Taif’teki taşlardan daha ağır ve hırçın bakan gözlüler tarafından yıpratılan mümin kadınlar derslerini buradan çıkarmalıdırlar. Bir mümin kadın, “peçe sana yakışmıyor”, “gençliğini eskitiyorsun”, “yaşlı teyze gibi görünüyorsun”, “babaanne ayakkabısı giyiyorsun” eleştirilerine rağmen gençliğini insanların cazibesine göre şekillendirmeyip akrabalarından yakın arkadaşlarına kadar herkes tarafından
ötelendiğinde, bütün işkencelerden sonra evindeki bir direğe yaslanıp “Allah’ım, sen razı ol da dünyanın bütün dağları üstümden geçsin” diyecek ki, namaz kılmayı öğrendiği Peygamberinden yaşamayı da öğrenmiş olsun. Aksi takdirde psikologlar hem insanın parasını alır hem de nasıl uyuşacağını tarif ederler.Bu ümmetin vazifesi, Resûlullah aleyhisselamın mevlidini anlatan şiirleri dinlemekten ibaret değildir. O şiirdir, edebiyattır, tesellidir. Ümmetin vazifesi, Resûlullah’ı önünde lokomotif gibi takip ederek çetin kayaları onunla aşmaktır. Ona ümmet olmamızın nedeni budur.
Aile babalarının Peygamber aleyhisselamın bu bölümünden nasipleri yoksa sakal onları ümmet-i Muhammed’den gösteren orijinal bir gösterge değildir; sakal nitekim papazlarda da vardır. Ama papazlarda bu merhamet yoktur. Rahibe kültürlüler de çarşaf gibi, çarşaftan kalın kıyafet giyerler belki; ama ‘rahmete’n li’l-âlemîn’ (âlemlere rahmet) olan Peygamber’den nasip almamışlardır, polise güvenirler. Çocuğu on sekiz yaşını doldurur doldurmaz da sokağa atarlar.
Buraya kadar bahis konusu ettiğimiz manzaranın değerlendirmesinden kendimize payeler çıkarmalıyız. Bu payeleri zihnimize not almalı, sonra da kendi içimizde sorgulamalarımızı yaparak derslerimizi çıkarıp hayatımıza şekil vermek üzere uygulamalıyız:
1- Rabbimize derdimizi şikâyet etmeyi becerebiliyor muyuz?
Otuz beş yaşındaki biri son on senesinde çektiği sıkıntılardan muzdarip; evinde hastası var veya kendi hasta. Masrafların fazlalığından kenara para koyamıyor, elektrik faturasını ödeyecek kadar bile birikim yapamıyor. Ana-babasına derdini anlatamıyor. Etrafındaki akrabaları onu insan yerine koymuyor, çocukları sözünü dinlemiyor. Yaşadığı şehri faiz ve diğer haramlar istila etmiş, ahlaksızlık prim yapıyor. Taşlar bağlanmış, köpekler salınmış. Bütün bunlardan sonra evinde, kimsenin olmadığı bir odada ışıkları da söndürerek, tıpkı Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin ağaca yaslandığı gibi, “Allah’ım…” deyip hâlini Rabbine şikâyet etmeyi becerebilmiş midir? Yoksa Kadir gecesi gelecek de camide toplu dua merasimi yapılacak da illa o dualara âmin demeyi mi beklemektedir?
2- Efendimiz aleyhisselam duasında, “senden başka da hiçbir güç ve kuvvetim yok Allah’ım” buyurmuştu.
Ne siyasete ne paraya, ne ittifaka ne coğrafyaya değil; sadece Allah’a güvenmek. İnsan olarak plan-proje yapmak ama güç ve kuvvetin eylem ve söz olarak yalnızca Allah’tan olduğunu bilmek.
3- Asıl derdimiz nedir?
Müreffeh bir hayat, çocukları evlendirip mürüvvetlerini görmek, çoluk çocuk toplanıp birlikte umreye gitmek… mi yoksa esasen Allah’ın rızasının kazanılması hedefini unutmamak mı? Dünyayı cennet zannetmek mi cennete gidilen yer olarak bilmek mi?
4- Hemen yarın sabah namazına gitmeden önce bile olsa Rabbimiz rahmetini indirir, afiyetine kavuşabiliriz. Buna iman edebiliyor muyuz?
Duasında başına gelen fena durumlardan razı olduğunu ama rahmeti gelirse de pek hoş olacağını buyuruyor Rabbine, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem. Biz bu Peygamber’in ümmetiyiz. Çektiği onca sıkıntıya rağmen ümmetini Allah’a havale etmeyen Peygamber’in ümmeti, kâfirlerden başkasını Allah’a havale etmemelidir. Umutla beklemelidir. Nitekim o, cennetin anahtarlarını elinde tutan biri olduğu hâlde, kâfirleri bile Allah’a havale etmemiştir.
Âlemlerin Rabbi Allah’a hamd, Efendimiz Muhammed aleyhisselama, ailesine, ashabına salat ve selam olsun.
Nureddin Yıldız
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Oku Yaratan Rabbinin Adıyla!
Literatura FaktuOku; yaratan Rabbinin adıyla. O insanı alaktan yaratmıştır. Oku! Kalemle yazmayı öğreten, insana bilmediğini bildiren Rabbin sonsuz Kerem sahibidir. |١٤.٩.١٨|