63 yıllık ömrüne 63'ün yüzlerce katı çile sığan ve bütün bunları Allah'ın en sevgili kulu olmasına rağmen yaşayan o Peygamber aleyhisselamı, insanlığın bugünkü kadar anlamaya muhtaç olduğu bir zaman belki hiç yaşanmamıştır. Kendimizi hâlâ psikologların kapısına mahkûm hissettiğimiz dünyamızda henüz psikolojin p'sinin olmadığı bir devirde, ölmüş yürekleri hayatla buluşturmuştu. Şimdiye dek psikologlara verecek paramız kadar ona teslim edecek yüreklerimiz çoktan olmalıydı. O zaman acılarımızdan bile zevk alır, daha huzurlu yaşardık.
Bu Peygamber'in, en çok sevilen olduğu hâlde en çok derde muhatap edilmiş Peygamber'in, ne demek istediğini anlayabilmek için bir süreliğine zihinlerimizi dünyadan uzaklaştırmalı, modern dünyamıza onu etki ettirebildiğimiz kadar Müslüman olabileceğimiz gerçeğini iyi düşünmeliyiz. Nihayetinde onun hayatımıza etkisi, adı anılınca gözyaşı döküyor olmamızla tam olarak ispat edilebilecek bir şey değildir. Ağlamalar gazımızı çıkarmaktan ibaret seviyede kaldıklarında neticede birer şeytan tuzağıdırlar zaten. Ağlamak yerine dik durup onun hayatından kendi hayatımıza dersler çıkarabilen müminler olmalıyız. Herkesin bildiği gibi Resûlullah aleyhisselam, akrabaları olan bir topluma peygamber olarak geldi.
Birkaç asır öncesine gidildiğinde babaları İsmail aleyhisselam olan geniş bir akrabalar topluluğu, ta ötelerden aynı sülalenin fertleriydiler. Ama Efendimiz aleyhisselama nefes aldırmadılar. İman edenlerini, kendi kızları dâhil, Habeşistan'a hicret ettirmek zorunda kaldı. Hanımı Hatice radıyallahu anha, milyonlarca erkek gücünde bir duruşla ona destek olmuş, iman etmediği hâlde amcası Ebu Talib de bir samimi duygu uğruna yanındaydı. Peygamberliğinin onuncu senesinde hem Hatice'si hem amcası vefat etmişti. Üstelik amcası onu iki kere, hem öldüğü hem de iman etmeden öldüğü için ağlatmıştır.
Bu yüzdendir ki o yılın adı 'hüzün senesi' konmuştur.
Efendimiz aleyhisselam bu hüzünlü hâlinin üzerine şöyle bir plan düşünmüştü: Bebekliğinde Halime'den süt emmek için gittiği Taif'te dayı tarafından akrabalarının yanına gitmek, hem de Mekke'nin siyasî rakibi olan Taifliler nezdinde bir başarı elde etmek istemiş, Mekkeliler'in karşısında olan Taifliler'in iman etmeyeceklerse bile ona sahip çıkacaklarını tasarlamıştı. Böylece eli güçlenecek, Mekke'ye de güçlü dönecekti. Yanına genç bir sahabi olan Zeyd bin Harise'yi aldı, beraber Taif'e gittiler. Mekke-Taif arası bugünkü karayoluyla 120, dağ yolundan da 80 kilometredir. Beraberinde binek almayıp "Muhammed kaçıyor" söylentisine de meydan vermedi ve yürüyerek bu yolu kat etti. Bu Taif yolculuğu toplam bir aydır.
Taif'te dayılarını ve dayı çocuklarını bulup oturdu ve derdini anlattı. Dayı çocukları ona 'hoş geldin' demediler ve yüzüne, "Allah senden başka gönderecek birini bulamadı mı, bula bula seni mi buldu, zengin çocuğu yok muydu, onu gönderseydi ya!" dediler.
Efendimiz aleyhisselam Taif'te on gün kaldı ve kapı kapı insanları dolaştı. Sonunda Taifliler boş sokak çocuklarını topladılar ve Peygamber aleyhisselamdan gün doğumunda şehri terk etmesini isteyip aksi hâlde onu öldürecekleri tehdidini savurdular. Mekke'ye karşı yardım görmek için gittiği yer Mekke'den beter çıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Oku Yaratan Rabbinin Adıyla!
Non-FictionOku; yaratan Rabbinin adıyla. O insanı alaktan yaratmıştır. Oku! Kalemle yazmayı öğreten, insana bilmediğini bildiren Rabbin sonsuz Kerem sahibidir. |١٤.٩.١٨|