Kevser Sûresi Tefsiri (4)

49 2 0
                                    

Kevser'i tercüme etmek zor. Rasulullah (s.a.v) sadece bir rivayette değil birçok hadiste, cennette kendisine verilen nehirden bahseder. Sadece bir yerde değil birçok yerde. İbni Kesir (rahimehullah) bu kısa sure üzerine -biliyorsunuz çok uzun bir tefsir değil.- Bu surenin tefsiri yedi sayfa kadar ve yedi sayfanın altısı ilk ayet hakkında. Kendisini sadece bir ayet üzerine hayli yormuş. Çünkü Rasulullah (s.a.v) bu sadece bu nehrin verilmesine, ümmet için getireceği hayra ve kendi zihnine getirmiş olduğu faydaya çok sevindi. Sürekli olarak nehirle Ümmet arasında bağlantı kurdu.

Neden bunu yaptı?
Burdan almamız gereken ders, incelik nedir?

Peygamber (s.a.v) sevgi dolu bir babaydı; fakat O'nun Ümmetine olan sevgisi her şeyin üstündeydi. Şunu demek istiyorum, benim çocuğum diyen İbrahim (a.s) var. Dünyadayken bile çoluğuma çocuğuma ne olacak diye düşünürüz. Fakat Rasulullah (s.a.v) Ahiret gününde bile -ayetin ifadesiyle- kişinin kardeşinden, babasından, annesinden kaçacağı ve kimsenin kimseyi umursamadığı günde Rasulullah'ın (s.a.v) dudaklarından dökülecek kelime "Ümmetim... Ümmetim" olacaktır. İşte O'nun hepimize olan muazzam sevgisi. Allah (c.c) tarafından Peygemberin (s.a.v) kalbine yerleştirilen bir şey. Müminler özel kılınıyor.

Ayette yapılan şeye 'takdim' denir. Bilhassa Müminlere karşı son derece şefkatli ve merhametlidir, her zaman için koruyucudur. Bu yüzden Rasulullah (s.a.v) cennetteki nehir hediyesinin sadece kendisi için değil, bütün Ümmet için olduğunun fark ediyor. O'nu bu denli sevindiren durum buydu. Sonrakiler Hasan Basri gibi tabiin neslinden kişiler ayrıca birçok sahabe farkına varıyor ki Peygamber (s.a.v) bu nehirden konuştuğunda surenin tefsirinde 'kevser' kelimesinin, bu nehre karşılık geldiğini farkediyor, cennette bir havuz, kelimenin ilk anlamı olarak geçiyor. Fakat tek anlamı değil. Çünkü kevser çok ilginç bir kelime kökenine sahip Arapça'da.

Bazılarınızın Arapça'ya aşinalığı var. Fev'al kökünden türüyor. Kevser-Fev'al (Çokluk, çoğalma) ve 'Fev'al' çok nadir kullanılan bir kelimedir. "Sana çok verdik." Fakat Kevser alışılmadık bir çokluk, sıra dışı bir abartı şeklidir. Abartı anlam olarak bir şeyin önemini vurgulamaktır. Yani anlamı zaten olağandışı, bir de bunun da en alışılmadık olan zirvedeki şeklini de alıp Peygamber (s.a.v)'e veriliyor. Sahabe bu Kevser'in Kur'an olduğunu, vahiy olduğunu, sayısı artacak olan, tâbi olunmaya devam edecek olan Ümmet olduğunu söylüyor. Allah bizi onlardan kılsın. Açıkçası bu Peygamber (s.a.v)'e verilenin hepsiydi.

Şimdi toparlayalım: Hayatının en korkunç kayıplarını yaşamış bir adam var ve Allah ona "Sabırlı ol, her şey yolunda, çocuğun cennette iyi durumda, Allah sana daha iyisini verecek..." gibi teselliler vermek yerine... Bilirsiniz birine baş
sağlığına gitiğiniz zaman dilinizden memnuniyet sözcükleri dökülmez. Çok şükür demezsiniz sabırlı ol, sabır vaktidir dersiniz. Fakat Allahu teâlâ O'na şimdiye kadarki en güzel hediyenin verildiğini söylüyor. Kendisinden alınan şeye hiçbir gönderme yok, sadece verilen şeyden bahsediliyor. Bütün diyalog verilenin üzerine. Çocuğunun ölümü için üzgünüm gibi bir şey yok. Giden şeyi düşünme. Sana verilen üzerine düşünmeni istiyorum. Sadece bakış açını değiştir ve doğrusu giden şeyi düşünmen sabır gerektirir. Fakat verilen şeyi düşünmen ise şükür, memnuniyet gerektirir. Bu yüzden herkesin sabır gerektirdiğini düşündüğü bir durumu Allah (c.c) Kur'an'ıyla şükür ve memnuniyet durumuna dönüştürüyor.

SubhanAllah! İnsan zihnindeki inanılmaz dönüşüm. En olumsuzu alıp, en olumluya çevirmek. Sadece küçük bir şey için minnettar olmayın. Bilirsiniz hediye büyüdükçe hoşnutluğunuz da artmalıdır. Ya da hediye ne kadar şaşırtıcı olursa o kadar hakkında konuşursunuz.

Hatırlayın Rasulullah'ın (s.a.v) bu nehir üzerine konuştuğu hakkında birkaç rivayet söylemiştim. Allah'ın (c.c) vermiş olduğu hediyeden dolayı fazlasıyla minnettardı ve sonra Allah'ın (c.c) Peygamberine söylediği şey daha dikkat çekici. Sana Kur'an'ın, cennette bir havuzun, bu ümmetin ve daha fazlasının sana verilmesinden ötürü, duyduğun büyük hoşnutluğun bir sonucu olarak Rabbin için namaz kıl ve kurban kes. Kimilerine göre Rasulullah'ın derecesinin Makam-ı Mahmud'a yükseltilmesi (ve rafâ'na leke zikrak) de O'na verilen Kevser'in bir kısmıdır. Her O'nun ismini duyduğumuzda sallallahu aleyhi vessellem dediğimizde bu O'nun şanını daha da yüceltiyor. Makam'ı Mahmud da Kevser'in bir parçası. Din gününde kimsenin ulaşamayacağı bir konum. Bütün bunlar Kevser'e dahil. Peki bütün bu seni sevince gark eden nimetlerden sonra ne yapmalısın?

Diyor ki "Rabbin için namaz kıl." ve
'fesalli' deniyor, açıkçası salat kelimesi lam harfiyle birlikte gelmez; ama burda lam
rabbinin rızası için namaz kıl anlamına gelen ta'lildir. Seni koruyan Rab, hâlâ seninle
ilgileniyor. Birçok insanın "Allah neden bunu bana yaptı?" diyebileceği bu en acı verici
durumda bile Allah "Allah için namaz kıl" demedi. "Rabbin için" dedi, seni terk etmeyen Rabbin. "Rabbin sana veda etmedi ve darılmadı." gibi.

Ne öğreniyoruz burdan? Allah'a hoşnutluğumuzu belirtmenin, O'na şükretmenin en büyük yolu "Namaz"dır. Onun bir zorunluluk olduğunu düşünmeden kılmak. Uygun olmayan bir vakitte günde beş defa, ofisten çıkıp fotokopi makinesinin olduğu odaya gitmek... Merdiven altı ya da kampüste falan bir köşe bulmak. Bu çok can sıkıcı. Neden bunu yapmak zorundayım? Birçok insan, özellikle benim geldiğim bölgedekiler bunu sadece "yapmazsan cezalandırılacaksın" gibi bir zorunluluk haline getirmişler. Yani akıllarındaki tek düşünce şu: "Namazı kılmam daha iyi; çünkü aksi takdirde yanacağım, cehenneme gideceğim." Bu yüzden onlar namazı çok katı bir şeyle ilişkilendirmişler.

Zorba bir kanun gibi. Oysa Rasulullah (s.a.v) için sadece acısıyla baş etmenin değil, aynı zamanda acısını sevince çevirmenin yoluydu. İşte olması gereken namaz bu.

Oku Yaratan Rabbinin Adıyla!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin