Esselâmü aleyküm ve rahmetullàhi ve berekâtühû!..
Aziz ve sevgili izleyiciler ve dinleyiciler! Allah'ın selâmı, rahmeti, bereketi üzerinize olsun...
Bu gün bir arkadaşım, Medine-i Münevvere'de bana güzel bir hadis kitabı hediye eyledi. Büyük bir alimin yazdığı bir hadis kitabı. Ben oradan (Sevâbül-amelis-sàlihe inde fesadiz-zaman) "Zamanın bozulduğu sırada iyi ibadet, kulluk, amel-i salih işlemenin mükafatı" diye bir bölümü size okumak istiyorum. Üç hadis-i şerif okumak istiyorum.
Tabii zaman, Allah'ın yarattığı bir varlık. Onun bozulmasından maksat, yâni fesadüz-zaman'dan maksat; o zaman içinde yaşayan insanların dindarlıklarının bozulması, davranışlarının bozulması demek. Yoksa zamanda bir şey yok. Zaman fesada uğradı demek, o zamanda yaşayan insanlar kötü oldular mânâsına...
İşte böyle insanların iyi olmaları gerektiği halde, iyi olmayıp da kötü oldukları zamanlar amel-i salih işlemenin, yâni Allah'ın sevdiği güzel işler yapmanın sevabını anlatan hadis-i şerifler olacak bunlar.
a. Fitne Zamanında Güzel Kulluk
Birincisi Ma'kıl ibn-i Yesâr RA'den rivayet olunmuş ki, Rasûlüllah SAS şöyle buyurmuşlar:
(El ibâdetü fil-herci kehicretin ileyye)
"Herc zamanında ibadet, bana hicret gibidir."
Aynı kelimelerle tercümeyi böyle bir çerçeve olarak yapayım, ondan sonra açıklamasını yapmaya çalışırım. Bu hadis-i şerifi Müslim rivayet eylemiş. İmam Müslim hadis alimi, Sahih-i Müslim'in yazarı. Herc, re harfi sükunlu olarak, yâni herec değil, herc. İhtilaf ve kıtal demek. Yâni karışıklık ve birbirine aykırı hareket etme mânâsına geliyor. Herc-ü merc diye de Türkçe'de az çok tanıdığımız bir kelime. (E-ibâdetü fil-herci) "Böyle dini duyguların, dindârâne yaşantının, ilmin irfanın, hatta toplumun örfünün, adetinin karıştığı ve fitnelerin zuhur ettiği bir zamanda Allah'a güzel ibadet etmek, kulluğu güzel yapmak, (kehicretin ileyye) bana hicret etmek gibidir." diyor Peygamber Efendimiz.
Peygamber SAS Efendimiz hâl-i hayatındayken, Mekke-i Mükerreme'den Medine-i Münevvere'ye hicret oldu. Kendisi hicret ettikten sonra, müslümanların onun etrafında toplanması için hicret etmeleri ayet-i kerimelerde emrolundu müslümanlara. Böyle hicret etmeyip de kâfirlerin, müşriklerin sultası, baskısı altında duranların, eğer kendileri güzel amel işleyememişlerse sorumlu olacakları, hicret edip ibadeti güzel yapabilecekleri yere gitmeleri tavsiye ediliyordu.
Mekke-i Mükerreme fetholunduktan sonra da Peygamber Efendimiz: "Artık hicret yoktur. Bundan sonra madde hicreti, yâni bir şehri bırakıp bir başka yere göç etmek yoktur. Bundan sonra hicret, mânevî mânâsıyla kötülüklerden, günahlardan hicret etmek, onları bırakıp iyi şeylere yönelmek olarak kalmıştır. Maddi olarak hicret yoktur. Çünkü, ne de olsa bir kere küfrün kalesi de böylece müslümanların eline geçmiş oldu." diye buyurmuştur Peygamber Efendimiz.
Tabii, tarih boyunca müslümanların İslâm'ın ilk çıktığı zamandaki sıkıntılarına benzer, hatta daha şiddetli sıkıntılara uğradıkları zamanlar da olmuştur. Her devirde oluyor. Tarihin bazı zamanlarında olmuş. O zaman, sıkıntılı zamanlarda insanın Allah'a kulluğu güzel yapabilmesi için, Allah'a güzel kulluk yapılmasının engellendiği, baskı altında olduğu yerden güzel tarafa hicret etmesi yine olur.
Hatta bizim ülkemizde de Bulgaristan'dan, Yugoslavya'dan gelen kimselere muhacir deniliyor, muhacirler. Çünkü oralarda artık İslâmî yaşamı zorlaşıyor, idari baskılar artıyor, ibadetler engelleniyor, günahları işlemeleri için zorlanıyorlar. Onun için onlar da, "Bizim için önemli olan ahireti, Allah'ın rızasını kazanmaktır." diye ülkemize geliyorlar, muhacir oluyorlar.
Demek ki, bizim yaşadığımız zamanda da olmuş bir olay hicret etmek... Tabii Peygamber Efendimizin zamanını düşünün! Gözünüzü yumun ve Peygamber Efendimiz'in bulunduğu şehre gitmeyi düşünün! Oraya hicret etmeyi, Efendimizin yanında yer almayı, etrafında halkalanmayı düşünün! Ne kadar güzel bir şey olduğunu düşünün... Buna benzetiyor Peygamber Efendimiz. Böyle fitneli, karışık zamanda, karışıkların çok olduğu zamanda, kulluğu güzel yapmanın, Peygamber Efendimiz'e hicret etmek gibi güzel, sevaplı bir şey olduğunu beyan buyuruyor.
O halde bu hadis-i şeriften benim çıkarttığım şu oluyor. Demek ki, hayat bir imtihan olduğu için, müslümanların başına sıkıntılar gelebilir. İşte Keşmir, işte Balkanlar, işte Kafkasya, işte Kosova, işte Bosna, işte daha başka diyarlar... Sıkıntılar olabiliyor. Ama sıkıntı ne kadar büyük olursa olsun, müslümanın Cenâb-ı Hakk'a kulluğunu güzel yapması, gevşememesi lâzım!
Çünkü hayat bir imtihandır. Belki sonunda, alın yazısında şehidlik vardır. İmtihanın nasıl bir şekilde geçeceğini insan bilemez. Bazı yazılar yazılmıştır. Sıkıntı olabilir ama sıkıntı zamanında dahi, baskı zamanında dahi İslâm'a sımsıkı sarılmak, ibadetini yapmak, Cenâb-ı Hakk'ın sevdiği sevaplı işleri işlemek, Cenâb-ı Hakk'ın yasakladığı günahlı işlerden kaçınmak, bozulmuş topluma uymamak; bozuk toplumun içinde iyi bir insan olarak yaşamak, Peygamber Efendimiz'e hicret etmek gibi sevaptır." diye Efendimiz söylemiş.
Allah-u Teàlâ Hazretleri hepimizi imandan ve İslâm'da, dinde salâbet-ü dineyye sahibi olmayı, sebat sahibi olmayı nasib eylesin... İmtihanlardan, fırtınalardan, zelzelerden, çeşitli sıkıntı ve baskılardan dolayı İslâm'a uymayan, imana yakışmayan, mü'mine yakışmayan işleri yapar duruma gelmekten, gevşemekten, bozulmaktan, vazifelerini ihmal eden insan durumuna düşmekten korusun... Kendisine daima, her zaman rızasına uygun ibadet etmeyi nasib eylesin...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Oku Yaratan Rabbinin Adıyla!
Non-FictionOku; yaratan Rabbinin adıyla. O insanı alaktan yaratmıştır. Oku! Kalemle yazmayı öğreten, insana bilmediğini bildiren Rabbin sonsuz Kerem sahibidir. |١٤.٩.١٨|