Yeniden ve cümleten selamün aleyküm :)
Bizi yorumsuz bırakmayın olur mu ?Mutfağın ışığını kapatıp balkona çıktım. Herkes çoktan uyumuştu. Ben de saat gecenin ikisi değilmiş gibi kahve içiyordum. Aslında biraz da açtım ama o kadar uzun boylu değil diyerek kendimi yememek konusunda ikaz ediyordum.
Bu gece hava biraz bulutlu gibiydi. Ayı göremiyordum. Fincana tekrar uzandığımda sağ elimde, işlevine göre ismi koyulan parmağımda, henüz yerine alışamamış halkayı görünce içim gene bir tuhaf oldu.
Sanki bu yüzük olmasa, dün akşam olanlara kendimi inandıramayacak gibiydim. Minik ve zarif alyansıma baktıkça bakıyordum. Şiir gibi bir şeyler yaşıyordum, artık buna emindim. Elhamdülillah..
Utandığım için akşam yemeğinde, babamın yanında takamamıştım. Daha ne kadar böyle gider bilemiyorum ama, utanıyordum işte, ne bileyim..
Şimdiyse yeniden yerindeydi. Daha yirmi dört saatimizi yeni dolduruyorduk beraber, ama gene de çıkarınca ondan ayrı kalmak biraz üzmüştü. Nedendir bilmem, verdiğimiz sözün nişanesiydi benim için o. Diğer teki de Bahadır'da olan..
Yüzüğe baktıkça yeniden yaşıyordum o anları sanki. Dedemin o tatlı konuşmasını, herkesin onu dinlediğini fark edince telaşlanmasını..
Küçük, aile arasında bir nişan olmuştu bizimkisi. Hem isteme hem nişan aynı anda gibi. Benim aklımda da fazlası yoktu zaten.
Şu son bir kaç yıldır meşhur olan masa süsleyip, şatafatlı ama yenmeyen ikramlar sipariş edip harf yazan balon şişirme olayına anlam yükleyemediğim için, benim için dün akşam gayet yeterliydi.
Herkesin birbirinden kopyalayarak yaptığı şeylerden oldum olası uzağım. Ve bu özelliğimi çok seviyorum, farklı olduğum için de değil, sadece 'aynı' olmadığım için.
Ve kimsenin üzerinde ismimiz yazan bir buzdolabı süsüne yahut muma ihtiyacı olduğunu da düşünmüyorum. Bilmiyorum, ben mi garibim, zaman mı..
Eski zamanlardaki gibi olmuştu dün akşamki merasim. Kuşkusuz en mutlu olanlar annelerimizdi. Yaşlı gözleriyle gülümseyerek izlemişlerdi bütüm gece bizi.
Henüz bir günlük anılarımı yad ederken kahvemin de sonuna geliyordum. Artık yatmalıydım. Ama azıcık bile olmayan uykum, artık hiç yoktu. Kahve demişken, tuzlu kahve de yapmamıştım, hem de mutfakta Esma'ya ve bizim hala kızının bütün baskı ve zorlamalarına rağmen.
Hep anlatılır ya, Osmanlı zamanında kızın fikri olumsuzsa tuz atarmış, damat adayı beyimizde bunun üzerine cevabı alır, ısrar edilmeden mevzu kapanırmış. Ama evlenmeye razıysa kahve şekerli yapılırmış. Tam doğruluğunu bilemiyorum tabi. Belki böyle değildir.
Ama bu tuzlu kahve zulmünü insan evladına yapmaya gerek var mı ? Yazık günah, onu da bir ana büyütmüş. Bizim ana da Hasibe teyze oluyor. Allah'ım Hasibe teyzeye nasıl anne diyeceğim ben ? Esma'yla olan dostluğumuz hasebiyle bunca yıldır ailelerimizde görüşüyor, ben Hasibe teyzeyi öz teyzem gibi gördüm hep. O da sağolsun Esma'dan ayrı tutmadı tabi de, Esma'nın arkadaşı olarak gittiğim eve, gelinleri olarak gideceğimi de aklımın ucundan geçirmezdim gerçekten. İşte insanın nasibi bu kadar yakınında oluyor da, vakti gelmeyince bilemiyoruz.
Ha birde çiçeğim var baktıkça en az yüzük kadar beni mutlu eden. Aslında çikolatalarda mutlu ediyordu ama onlar bugün bitti. Ama bir tanesinin paketini tırnağımla düzleştirerek günlüğümün arasına sıkıştırdığım için mutluyum. Neyden bahsediyordum ? Çiçeğim.. Bir demet değil, saksı geliverdi elime dün akşam. Tabi o an sıradan hoş geldiniz faslının heyecanıyla çok idrak edememiştim. Ancak çikolatalarla beraber mutfağa gidince anlayabildim ne olduğunu. Üzerinde minik bir not vardı, şimdi o da çikolata paketiyle günlüğümün arasında.
"Zamanla solan değil, her baharla daha da yeşeren, tazelenen bir sevdamız olsun..."
Artık nasıl şükretmem gerektiğini bilemiyordum. Biraz da korkuyordum çünkü verilen nimetlere karşı şükretmek de bir imtihandı, bunun altından kalkabilmeyi nasib et Rabb'im.
Okulumun başlamasına iki aydan az zaman vardı. Ve ailelerimizin konuşmalarına göre bu süre içinde düğünümüz olacaktı. Daha doğrusu Bahadır'ın babasının fikri buydu ve babamda 'tabi, bu işler uzatmaya gelmez zaten' diyerek kabul etmişti. Böyle olacağını ben de az çok tahmin ediyordum, ama böyle konuşuldu, netleştirildi ya, artık daha bir garip geliyordu. Ay resmen evleniyorum ben diyesim geliyordu.
Bu iki ay içinde sen işlerimizi kolaylaştır Rabb'im. Aradıklarımızı bulmayı kolaylaştır, bulduklarımızı içimize sindir. Gelinlikten falan çok endişelenmiyorum ama evimiz çok güzel olsun istiyordum. İki ay da kısa bir süreydi neticede. Haydi bakalım, 'tatlı telaşlar' bizi bekliyordu..
Biz.. Böyle söylemesi bile çok güzeldi be.
Telefonla, ya da başka bir şeyle dikkati dağıtmadan, iç sesimle böyle upuzun muhabbet etmeyi o kadar seviyordum ki. İşte şimdi de aynen öyle yapıyordum.
Gecenin sessizliğinde, yankılanan mesaj sesiyle, muhabbetime ara vererek ekranı ters duran telefonumu masadan aldım. Kayıtlı bir numara değildi.
"Hoşgeldin sevdam, gönlüme, yüreğime...
Bahadır"
Demek telefona bakıp gülümsemek böyle bir şeydi. Defalarca okudum, onlarca kez. Hoşbuldum dedim içimden, iyi ki geldim..
Sonra numarasının olmayışına güldüm. Kaydetmek için gerekli dokunmaları yaptım, ama isim yazan yeri bir türlü dolduramadım.
Sonra kendime çok düşünmeye fırsat vermeden 'Sevdam' yazıp çıktım sayfadan. Klavyemde şapkalı a olmayışına bir kez daha üzülerek.
Demek o da uyumuyordu.
Saati tekrar kontrol ettim.
03.02.
Biraz daha uyumazsam yarın kalkamayacaktım. Usulca kalkıp odama ilerledim. Gece lambasının ışığında çiçeğime gülümseyip, yatağa girdim. Yüzümde hala bir gülümseme hali vardı, ve bundan hiç rahatsız değildim.
Her şey için, sana zerreler adedince şükürler olsun Rabb'im.
🌸
Booool monologlu bir bölümle herkese yeniden merhabaaa :)
Yorumsuz, yıldızsız geçmiyoruz tamam mı bonibonlar :)