Ertesi sabah Emir ilk iş olarak Başak'ı aradı.
-Günaydın Başak!
-Günaydın.
-Kahvaltı yapmadıysan seni mükemmel bir yere götüreceğim!
-Güzel olurdu fakat yarım saat sonra danışanımla randevum var.
-Peki, sonra gideriz o zaman. Ee nasılsın dün geceden sonra?
-Çok başım ağrıyor. Alkol biraz çarpıyor beni, salak gibi fazla kaçırmışım içkiyi. Saçmaladıysam ne olur kusura bakma Emir.
-Yok saçmalamak değil de... Şey.
-Ne?
-Yani sen hatırlamıyor musun?
-Neyi?
-Biz. Yani seninle ben. Ben giderken kapının önünde hani.
-Ne oldu Emir orada? Hiçbir şey hatırlamıyorum.
-Anladım. Neyse boşver. Önemsizdi zaten. Sonra görüşürüz.
-Güle güle.
Emir büyük bir hayal kırıklığı içindeydi. "Hatırlamıyor bile!" diye düşündü. Kendine kızdı. Arabanın direksiyonuna vurmaya başladı. "Tam yol katettim sanıyorum, yine başa sarıyorum. Allah kahretsin!" diye bağırdı.
Başak ise olanları hatırlamaya çalıştı fakat en ufak bir şey gelmedi aklına. "Ne diye o kadar içtim ki?!" diye söylendi kendi kendine. Ege'den türk kahvesi isteyip ilk danışanıyla seanslara başladı. Seansın sonlarına doğru Tuna Bey'e analizlerini anlattı.
-Tuna Bey geldiğimiz nokta gerçekten muazzam. Karınızla ilişkinizde artık çok daha açık ve cesursunuz. İşte olması gereken de bu. Sizi seven kişi, sizi olduğunuz gibi sevmeli. Siz kendinizi dürüstçe ifade ettikçe daha çok saygı görürsünüz.
Tuna Bey odadan çıkıp Başak yalnız kaldığında, Başak'a aniden dank etti: "Olamaz! Öpüştük biz! Hatırladım!" Başak o an ne yapacağını bilemedi. Kendine çok kızıyordu. "Onu hiç içeri davet etmemeliydim." diye düşündü. En sonunda Emir'i arayıp bu işin daha fazla uzamaması için açıkça konuşmaya karar verdi.
-Emir merhaba.
-Merhaba Başak. Aramana çok sevindim.
-Bugün akşam uygunsan görüşelim mi? Seninle konuşmak istediğim bir şey var.
-Elbette. Akşam 7 nasıl?
-Uygun. Lansmanın olduğu yerin karşısındaki restorana gelebilir misin?
-Anlaştık.
Emir mutluluktan havalara uçmuştu. "Sonunda geliyor kollarıma!" dedi kendi kendine. İşten erken çıkıp eve uğradı. Güzel bir takım elbise giyip çiçekçiden koca bir demet beyaz gül aldı. Çok heyecanlıydı. Saat 7'de anlaştıkları yerde buluştular. Başak hemen konuya girdi: "Emir bak. Sen çok iyi niyetli, kibar, başarılı ve hoş bir adamsın. Bunlarda hiçbir sıkıntı yok ama maalesef bu arkadaşlığı ileri bir boyuta taşımamız mümkün değil." Emir adeta yıkılmıştı. Başak'ın devamında söylediği cümleleri duymamıştı bile. "Neden?" diye sordu. Başak şöyle açıkladı: "Geçirdiğimiz süre zarfında anladım ki biz hayata farklı bakıyoruz. Önceliklerimiz çok başka." Emir araya girdi: "Benim önceliğim sensin Başak!" Başak ne diyeceğini bilemedi: "Emir çok üzgünüm." diyebildi sadece ve oradan kalkıp gitti. Emir olduğu yere yığılmıştı. İçindeki kırgınlığı ve öfkeyi tarif etmesi mümkün değildi. Bu duygu fırtınası çok ama çok tehlikeliydi.