-Günaydın Ege.
-Günaydın Başak Hanım. İlk hastanız Tuna Bey yarım saat sonra burada olacak. Sonraki randevunuz Şebnem Hanım'la. Son hastanız ise Servet Bey, önceki seansı iptal ettiği için bugünkü seansı uzatmanızı rica etti. Saat 4'te üniversite söyleşisi için yola çıkmanız gerekiyor. Ayrıca bu zarflar da size gelmiş.
-Tamam onları masama bırakabilirsin. Bir kahve rica ediyorum senden, başım çok ağrıyor.
-Tabi efendim, hemen getiriyorum.
"Yine yoğun bir gün!" diye geçirdi içinden Başak. Bu tempoyu kaldırmakta artık çok zorlanıyordu. İşini severek yapmasa hiç düşünmeden çekip giderdi buralardan, ama o her gün insanların hayatına dahil olup onların ruhlarını okumaya çalışmaktan çok mutluydu. İnsanlar ona güvenip, hiç kimseye anlatamadığı şeyleri anlatıyordu ve bu, Başak için çok kıymetliydi.
-Buyrun Başak Hanım, kahveniz.
-Teşekkür ederim Egeciğim.
-Başka bir arzunuz var mıydı?
-Hayır tatlım, çıkabilirsin.
Başak kendine gelen zarfları incelemeye başladı. İndirim kampanyası, geç. Fatura, geç. Lansman davetiyesi, geç. Başak tam hepsini çöpe atacakken telefonu çaldı.
-Günaydın canım!
-Günaydın Elifçiğim, nasılsın?
-İyiyim şekerim. Bak seni ne için aradım, yarın gece bir lansman düzenleniyor. Organizatörü çok yakın arkadaşım, seninle tanışmayı da çok istiyor. Gideriz değil mi?
-Elif beni biliyorsun. Hiç sevmem öyle kalabalık ve gösterişli davetleri.
-Başak lütfen kırma beni. Emir'e çok ayıp olur, sizi tanıştıracağıma söz verdim. Adam sana hayran ayol!
-Belli, davetiye de yollamış. Elif böyle şeylerden hoşlanmıyorum ama...
-İtiraz kabul etmiyorum! Yarın 7'de lansmanda görüşürüz. Öptüm şekerim!
Başak istemeyerek de olsa, lansman davetiyesini kenara ayırıp diğerlerini çöpe attı. Tam o sırada kapı çaldı.
-Tuna Bey geldi efendim.
-İçeri alabilirsin.
Başak, 6'da biten söyleşiden çıkıp eve doğru yola koyuldu. Trafik çok sıkışıktı. Arabalar adım adım ilerliyordu. O sırada babası aradı.
-Kızım?
-Babacığım! Nasılsın, annem nasıl?
-İyiyiz kızım, merak etme. Sen nasılsın? İşin gücün nasıl gidiyor?
-İyiyim baba, her şey yolunda. Anneme söyle, dün aldım gönderdiği sarmaları. Zahmet etmesin ama bak. Her ay gönderiyor.
-Biliyorsun kızım annenin huyunu, içine sinmiyor. Bizim buraların yağı tuzu başka, özler diyor.
-Orası doğru tabi ya. Sizi de, İzmir'i de çok özledim. Kendinize iyi bakın, öpüyorum sizi!
-Biz de seni yavrum, güle güle.
Bu sırada trafik açılmıştı. Başak, her zamanki gibi evinin önündeki park yerine arabasını park etmeye çalışırken arkadan hızla gelen arabayı görmedi ve iki araba sert bir şekilde çarpıştı. Başak'ın arabasının arkası hasar görürken, diğer arabanın önü kullanılamayacak haldeydi. Arabadan inen adam: "Ya arkaya bakmadan park edilir mi bayan?!" diye bağırmaya başladı. Başak arabadan indi ve: "Beyefendi çok üzgünüm. Bugün biraz yoğun bir gün geçirdim, dalgınlığıma geldi. Lütfen kusura bakmayın. Bu benim numaram, hasarın tamamını karşılayacağım." dedi çantasından kartvizitini çıkarırken. Adam donup kalmıştı. Sadece Başak'ı izliyordu. Eline tutuşturulan karta baktı: "Psikolog Başak Özkan." Kısa bir sessizliğin ardından Başak: "Oldu o zaman. Ben yarın aramanızı bekleyeceğim. En kısa zamanda hasarı telafi etmek isterim." dedi ve evine doğru yürüdü. Bu karşılaşma, belki de Başak'ın hayatının dönüm noktasıydı.