"Gerçekten sen misin?"
Mandıragora bana daha da yaklaştı ve elleriyle yüzümü çevreledi. Gözlerinde yaşlar birikmişti. Ağlamak üzereydi.
Duygulanmıştı.
"Evet, Malorie. Benim kızım. Annen!"
Ona sarılmak istedim. Kucaklamak istedim ama yapamadım. Ellerimin bağlı olması değildi sebep. Yıllardır kötülüğün başı olmasıydı. Bütün halklara ve varlıklara kötülük etmesiydi. Benim bıçaklanmama ve zarar görmeme kendi menfaati için göz yummasıydı. Beni harcamıştı.
"Seni ne kadar özlediğimi biliyor musun?"
Sözleri beni derinden etkiliyordu. Yapmaya çalıştığı şey de bu değil miydi? Beni kendine çekmek. Hiçbir şey olmamış gibi ona boyun eğmek. Ama olmayacaktı. Bunu yapamazdım.
O benim annem olamazdı.
Başımı ellerinden kurtararak bakışlarımı ondan çektim. Kalbi kırılmıştı. Bunu hissedebiliyordum. Yaptığım hareketten sonra yüzüme bakmak için çok uğraştı ama ben onun yüzüne daha fazla bakmak istemiyordum.
Bir katile anne demek istemiyordum.
"Bana neden bakmıyorsun, kızım?"
Sesindeki tatlılık, sakinlik ve rahatlatıcı tonun beni esir alması an meselesiydi. Ne olursa olsun o benim annemdi. Ama ona karşılık vermemem lazımdı.
"Sen benim annem olamazsın!"
Sesimdeki hiddet ve öfke bütün mağarada yankılanırken Nicolas ile göz göze geldik. Bakışları donuk ve şaşkındı. Olanların gerçekliğini kavramaya çalışıyor gibi bir hali vardı. Gözlerindeki duygu karmaşası ve aynı anda gerçekleşen duygusuzluk durumu normal olamayacak şekilde ironik bir durumdu.
"Yanılıyorsun Malorie. Ben senin annenim ve sen benim kızımsın, tatlım."
Mandıragora görüş açıma girerek gözlerimizi birbirine sabitledi. Bana en içten duygularla bakıyordu ve bu bakışları benim ruhuma etki ediyordu.
"Seni ben doğurdum. Senin annen benim, Malorie."
Seni ben doğurdum.
Kulaklarımda yankılanan bu iç kelime bütün dünyamı başıma yıktı.
"Beni doğurduğun için annem olduğunu söylüyorsun, ama yanılıyorsun! Anne olmak doğurmak değildir sadece! Onu sevgiyle büyütmektir. Gözün gibi korumaktır. Ve onu her acı gününde bağrına basmaktır!"
Mandıragora'nın bakışları şaşkınlıkla yüzümü incelerken konuşmaya devam ettim.
"Benim gerçek annem, dünyada beni bu yaşıma kadar büyüten kadın. En azından birçok şeyde fedakarlık yaptı. Ve bu yaptığı fedakarlıkların tamamını da benim için yaptı! Sen? Ben büyürken sen neredeydin?"
Gözlerimden akan yaşlar konuşurken tükürüklerime karışıyordu. Mağarada sessizlik hakimdi. Tek duyulan ses benim ve yanan mumların sesiydi.
Kimse nefes bile almıyordu.
"Ben onları ailem olarak bildim. Ve bu asla değişmeyecek! Senin gibi bir cadıya anne demektense ölmeyi tercih ederim!"
Bu cümleleri sarf ederken kalbimin parçalandığını hissettim. Sözler bana bile ağır gelmişti. Ama daha fazla tahammül edemezdim. Karşıma geçip bana kızım demesine dayanamıyordum! Bana işkence gibi geliyordu.
"Öyle olsun."
Mandıragora geri geri çekildi. Etrafına birkaç kez baktıktan sonra arkasını dönerek hızla mağaradan çıktı.
![](https://img.wattpad.com/cover/136063476-288-k933701.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KERB ELEMENTLERİ 2 - SAVAŞÇI
FantasyTaşlar Mandıragora Cadısı tarafından çalındı ve düzen yıkılmak üzere! Savaş başladı. Hiç kimse başka birine acımıyor! Mutlak güç için her birey savaşıyor! İhanetler. Gizli kalmış sırlar. Komplolar ve daha bir çok gizem gün yüzüne çıkıyorken birbirl...