Jaebum'un Anlatımından
Sabah uyandığımda saatin daha erken olduğunu anlamam duş aldıktan sonra olmuştu. Lanet.. sabahın bu saatinde kalktıysam günüm kesin iğrenç geçecek.
"Jaebum! Mark ve Jackson yok."
"Neredeler?"
"Jackson hyung eşyalarını alacaktı en son ama bilmiyorum."
Kaşlarımı çattım. Böyle bir şey olduğunda genelde bana haber verirlerdi ama şuan ikisi de sürpriz bir şekilde ortada yoklardı.
Mark'ın telefonunu aradığımda odada çalmıştı. Jackson ise açmıyordu. Sesli mesaj için aklımdaki cümleleri toparladım.
"Jack her neredeysen mesaj falan at ve bir daha habersiz bir yere gitmeyin. Şimdi evine gidiyoruz mesajı alırsan oraya gel. Orda görüşeceğiz iki Pokemon."
Telefonumu yatağa bırakıp diğerlerine söyledim ve üzerimi değiştirmek için dolabımı açtım. Canım bunları giymek istemiyordu. Mark'ın odasına gittim ve kırmızı kapüşonlu sweatshirtünü aldım. Altıma siyah Pantalon ve siyah-beyaz ayakkabılarımı giyip salona çıktım.
"Hadi çocuklar hazır mısınız?"
"Hyung sen gitsen de biz uyusak olmaz mı? Lütfen~~"
"Peki ama geldiğimde uyanık olun. Ha bir de Youngjae.. içimde kötü bir his var."
"Neden?"
"Neyse ya boşver uyu sen. İyi uykular."
Evden çıkıp arabaya bindim ve Jackson'ın evine gideceğimi söyledim. Cidden.. içimde acayip berbat bir his vardı.
Eve vardığımızda arabadan inip kapının önüne kadar geldim. Benim anahtarım yoktu? Ah.. umarım paspasın altında vardır.
"Tadaaa."
Anahtarı deliğe sokup çevirdim ve içeri bir adım attım. Çok tuhaf ve rahatsız edici bir koku vardı. Mutfağın Aralık kapısında bir çift ayak görünce aklıma gelen kötü şeyleri silmeye çalıştım ve koşarak mutfağa girdim. Mark ve Jackson birbirine sarılmış yerde yatıyorlardı ve tüp açıktı.
"Bay Kim çabuk buraya gelin!"
Şoförümüz içeri girdiğinde dolu gözlerle bağırdım.
"Ambulansı falan ara çıkaralım onları."
...
Arabayla hastaneye son hızda giderken kucağımdaki kafalarına baktım. Yapamazlardı. Onlar.. olmazdı işte ya yapamazlardı.
"A-alo Youngjae hemen hastaneye gelin hepiniz. Lütfen çabuk olun n'olursun."
"Ne oldu hyung hangi hastane?"
"B-bilmiyorum yakın olana işte gelin."
Telefonu kapatıp Mark'a baktım. O güçlü biriydi. O yapmazdı böyle bir şey. Ellerimi başlarına koyup ikisinin de saçlarını okşadım.
"Gitmeyin kardeşlerim. Gitmeyin."
...
Üyeler ile birlikte hastanede beklerken avucumdaki kağıtları sıkı sıkı tutuyordum. Bize yazdıkları mektubu hayranların önünde okumamızı istemişlerdi. Mektuptan tek kelime bile okumamıştım bu yüzden.
"Jaebum hyung iyi olacaklar değil mi?"
Yugyeom gözlerinden yaşlar akarken yanıma gelmişti. Yani yutkundum. Bilmiyordum. Ne söyleyecektim?
"Umarım Yugyeom. Umarım.."
Jinyoung elini Yugyeom'un sırtına koyduğunda Yugyeom bir anda patladı ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı Jinyoung'a sarılarak. Ne kadar belli etmemeye çalışsam da onların bu hali içimi parçalıyordu. Ama ben güçlü durmak zorundaydım. Çünkü Got7'ın lideri Im Jaebum, grubun babasıydı. Sahip çıkmalıydı.
"Doktor bey durumları nasıl?"
"Maalesef. Kurtaramadık."
"Ne demek kurtaramadık? Yürü git iyileştir arkadaşlarımı! Kardeşlerimin iyi olmasını sağla senin işin bu!"
"Jaebum hyung.. bu doktorun suçu değil. Üzgünsün ama insanları suçlayamazsın."
"Youngjae içim parçalanıyor.."
"Biliyorum hyung. Benim de."
Aramızda en kötü durumda olan ben değildim. Yugyeom veya Jinyoung da değildi. Bambam ve Youngjae'ydi. Onlar saklanıyordu. Gerçeklerden, acılardan ve en önemlisi ölümden.
...
"Hyung biz neden yayın açıyoruz? Yani sence biraz erken değil mi?"
"Anlayacaksın Yugyeom. Kamera ayarlı mı?"
"Evet başlatıyorum şimdi."
Yayını başlattıktan birkaç dakika sonra çoğu kişi toplanmıştı. Okuyacağım iki kağıt vardı ve onlar hala avucumda katlanmış halde okunmayı bekliyorlardı.
"Size üzücü bir haber vermek için geldik Ahgase. Bu nasıl söylenir bilmiyorum ama grubumuzda şuan eksik olan iki üyemiz var fark ettiğiniz gibi. Mark ve Jackson.. Onlar bir daha gelemeyecekler. Y-yani onları bugün kaybettik. Hastaneden dönüyoruz ve doktorumuz iki mükemmel üyemizin bir daha kalbinin atmayacağını, Mark'ın aegyosunu ve Jackson'un neşeli gülüşünü bir daha duyamayacağımızı söyledi. Onlardan geriye kalan şey ise elimdeki kağıtlar. Bu kağıtların içinden tek kelime dahi okumadım. Çünkü bu yazdıklarını herkesin duymasını istediler. Çünkü bu mektuplar sadece Got7 için değil, Got7 ve IGot7 için. Çünkü biz biriz. Onlar da bunu biliyorlar. Okurken lütfen bir şey yazmayın. Zaten kötü durumdayız. Sizden sadece bunu rica ediyorum."
Üyeler şaşkınlıkla bana bakarlarken elimden Mark'ın kağıdını aldım ve derin bir nefes alıp katlı mektubu açtım. Kameranın önünde de ağlamak istemiyordum ama bu imkansızdı. Çünkü Mark kağıda kendi kokusunu sürmüştü ve kağıdı açtığım anda odamız mükemmel kokmuştu. Bu kokunun bir ölünün kokusu olduğunu kim anlardı ki?
Bugün şunu anladım. Ölüler, çok güzel kokar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
*Lie* (MarkSon)
Fanfiction"O benim arkadaşım Jackson! Şirket bu açıklamayı yaptı diye beni yargılayamazsın." "Mark daha fazla dayanamıyorum. Şirket istedi diye sevgili gibi davranıyorsunuz, şirket istedi diye aynı arabaya biniyor, aynı programlarda konuşuyorsunuz. Birbiriniz...