24_Yüreği Yaralı Ceylan

14 1 0
                                    


Ameliyattan yeni çıkmış olduğu üzerindeki mavi önlükten anlaşılan genç doktor, elindeki kanlı eldiveni çıkararak çöpe attı ve elini dezenfekte etti. Hastane koridorlarında yürümeye başladığı sırada yanına koşarak gelen kişiyle duraksadı.

"Efendim Ender."

Koşuşturmaktan nefesi kesilmiş olan asistan, elini dizlerine koyarak birkaç saniye dinledi. Gözünden neredeyse fırlamak üzere olan kalın siyah çerçeve gözlüklerini düzelttikten sonra konuşmaya başladı.

"Hocam öncelikle, az önce ameliyatından çıktığınız hastanın ailesine ulaşamadık. Bir de misafiriniz var, odanızda bekliyor."

Yüzündeki katı ifadeyi silmekten kaçındı genç doktor.

"Tamam Ender, siz hastanın ailesini araştırmaya devam edin. Ben odama gidiyorum, misafirim her kimse onunla ilgilenip dinleneceğim."

İtiraz etmedi genç asistan.

"Peki hocam."

Asistanın yanından ayrılan Yüsra Hoca, süt beyazı yüzüne nur aksettiren örtüsünü hafifçe düzeltti. Kendisini bekleyen misafirini görmek için hızlı adımlarla odasına ulaştı. Karşısında tanımadığı birini beklemeyen genç kız, şaşırmıştı. Masasına yaklaşarak sandalyeyi çekip oturdu.

"Buyurun, size nasıl yardımcı olabilirim?"

Yılların hazin izlerinin çizdiği çizgilerle dolu yüzünde hakim olan endişeyle konuştu yaşlı adam.

"Oğlumu buraya getirmişler, ateşli silahla yaralanma dediler. 33 yaşında gencecik çocuk."

'Ameliyat ettiğim hastanın babası' diye içinden geçirdi genç doktor. Ve yüzüne yerleştirdiği samimi gülümsemeyle konuştu.

"Evet amcacım, az önce ameliyatından çıktım. Merak etmeyin durumu çok iyi. Anestezi ilacının etkisi geçtikten sonra uyanır."

Yaşlı adam derin bir 'oh' çekerek, avuç içlerini yüzüne sürerek konuştu.

"Elhamdülillah. Ya Rabb'im sana bin şükür. Allah senden razı olsun hanım kızım."

Gülümsedi Yüsra.

"Cümlemizden amcacım, üzülmeyin lütfen."

Nedense hastanın adını sormak aklının ucundan bile geçmiyordu genç kızın.

Çok beklediği adamı ameliyat ettiğinden habersizdi. Yıllar ikisini de çok değiştirmişti elbette. Onu tanımaması doğaldı ama adını sormayı da akıl edememişti. Aklında tek olan, bugün genç kızın doğum günüydü ve beklediği adamdan bir hediye geleceğinden emindi. Ama akşam olmasına rağmen hediye getiren falan olmamıştı. Bu da genç kızı hayli üzmüş, aklına kötü şeyler getirmesine sebep olmuştu.

Hastalarının son kontrollerini yaptıktan sonra çalıştığı hastaneden çıkarak eve gitmeye koyulmuştu. Arabası bozulduğu için taksi çağırarak eve ulaşmaya karar vermişti.

Bu trafikte eve gitmek şöyle dursun, adım adım bile ilerleyemiyorlardı. Sabırla beklemeyi bilirdi de bu kadarı da fazlaydı genç kız için. Tam bir saattir eve gitmeye çalışıyordu. Halbuki yürüse yirmi dakikada eve varırdı.

Taksiciye teşekkür ederek arabadan indi ve kasvetli bir yaz akşamında eve doğru yürümeye koyuldu. O sırada çalan telefonla irkilerek mavi gözlerini telefonun ekranına sabitleyerek, kimin aradığına baktı.

Arıyor...

Baş Belası...

Gülümseyerek açtı telefonu.

"Efendim Buğra."

Karşıdan kulaklarına ulaşan ses endişe dolu bir kara buluttu sanki.

"Yüsra neredesin sen? Hastaneden çıktım diyeli neredeyse bir saati geçti."

"Haklısın Buğra ama trafikte mahsur kaldım. Antep trafiği neredeyse beni yutacaktı."

"Şirinlik yapmaya kalkma Yüsra. Meraktan çatladık hepimiz. Annemin neredeyse kalbine inecekti. Nerdesin şimdi?"

Suçluluk duygusu yüklenmişti genç kızın omuzlarına.

"Ya Buğra gerçekten özür dilerim. Nilüfer anneme söyle merak etmesin tamam mı? Taksiden indim yürüyorum. On dakikaya kadar gelirim."

"Tamam Yüsra, çabuk ol. Gece gece dışarıda yalnız dolaşmanı istemiyorum."

İnsanın bir ailesinin oluşu ne kadar da güzel bir duygu diye düşündü Yüsra. 'İyi ki benim ailem oldular' demekten de kendini alamadı.

"Tamam Buğra, geliyorum."

Kapandı telefon. Gecenin karanlığında, yaralı kalbiyle baş başa kaldı genç doktor.

'Beni bekle' dediği günden beri bekliyordu delikanlıyı. Ama sanki onun gelmeye hiç niyeti yoktu. Her sene doğum gününde bir not ya da bir hediye göndermişti delikanlı bu zamana kadar...

İç ses; Kesin bir terslik var. Demedi deme sonra.

Yüsra; Bence sus. Aklıma öyle bir ihtimal getirmek istemiyorum.

İç ses; Ama başka bir ihtimal yok. Unutmaz o seni.

Yüsra susunca, iç sesi de kendiliğinden sustu. Yüsra da biliyordu Eyüp'ün onu unutmayacağını. Ama başına bir şey gelmesi ihtimali onu ürkütmeye yetiyordu.

Eve ulaştığında yorgunluktan bitkin düşmüştü genç doktor. 'Mesleğine olan aşkın seni öldürecek.' deyip dururdu Elanaz. Belki de haklıydı, ama mesleğinde başka neyi vardı ki? Villa tipi evin yemyeşil bahçesinden geçmiş, evin kapısını anahtarla açıp içeri girdiği sırada gördüğü manzara onda şok rüzgarları estirmişti. Böyle bir şey görmeyi beklemiyordu genç kızın mavi gözleri.

**

SABIR GÜNEŞİ (KİTAP OLDU!!!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin