İNTİKAM GÜNÜ

338 22 0
                                    

Uyandığımda yine Kamelya kollarımın arasında uyuyordu. Yavaşça yanından kalktım ve çalışma masamın üzerinde duran kameramı aldım. Kayıt. "Belki Tehlikeli'yi uyurken çekmem kötü ya da yanlış ama ona baksanıza bu güzelliğe kim dayanabilir ki? Ya masumluğuna ne demeli?" Kamerayı biraz daha yakınlaştırdım. Şimdi o güzel yüzü tam olarak gözüküyordu. Ahh! Uyanıyor. O kadar tatlı gözüküyor ki şuan. Ellerini yumruk yapıp gözlerini kaşıması.."Hey sen ne yapıyorsun?" Çatılan kaşlar pek de iyi değil. "Seni çekiyorum" "Ben burda uyuyorum İnek" "O yüzden çekiyordum zaten hem şuan uyanıksın" Elini alnına vurdu. "Ihhh! Beni deli ediyorsun İnek" Öfkesini dindirmek için dalgaya aldım. "Tabi ki. Kim dayanır ki bu yakışıklığa" Dememle kafama yastık yemem bir oldu. Kamera hâlâ kayıttaydı ve bizim bu halimizi çekmişti.

Kahvaltımızı yapmıştık ve şuan Kamelya beni hazırlıyor. Elime tutuşturduğu kıyafetlerle banyoya ilerledim."Giy" dedikten sonra beni banyonun içine itip kapıyı sert bir şekilde kapattı. Hadi ama ben dünkü Kamelya'yı istiyorum. Düşünmemeye çalışarak hemen verdiği kıyafetleri üzerime geçirdim. Altımsa dar siyah bir pantolon üzerimde de siyah bir t-short vardı. Banyodan çıktığımda onun hazır olduğunu gördüm. Bana deri montu ve siyah spor ayakkabıyı uzattı. Hemen onlarıda giydim. Kamelya eline hafif jole sürdü ve önümde durdu. Saçlarıma yetişebilmek için parmak uçlarına kalktı. Topuklu ayakkabılarını daha giymediği için benden kısaydı.O saçlarımın önünü jole yardımıyla kaldırırken ben onun yüzünü inceliyordum. Gözlerini..Burnunu..Elmacık Kemiklerini ve dudaklarını. Dolgun dudaklarını.. Acaba tadı nasıldı? Hani okuduğumuz kitaplarda derler ya portakal gibi ya da çilek ya da farklı tatlar. Onunkide öyle miydi? Beynimde ki düşünceleri atmak için başımı sağa sola salladım. "İnek bir dur napıyorsun?Ben saçlarını yapmaya çalışıyorum sen kafanı sallıyorsun" "Özür dilerim" deyip sabit durdum. İşi bitmiş olmalı ki geri çekildi. "Şimdi git lenslerini tak" Kafamla onayladıktan sonra banyoya gittim. Başta yapamayacağım diye korksam da en sonunda lensleri takmıştım. Bulanık görüyordum. "Hey Kamelya! Neden bulanık görüyorum!?" diye anırdım. "Birazdan düzelir!" Gerçekten de yavaş yavaş görmem netleşiyordu. Tam olarak netleştiğinde odama geri döndüm. Ben daha anlamadan üzerime parfüm sıktı.O zaten hazırdı. O yüzden vakit kaybetmeden evden çıktık.

Okul bahçesine girdiğimiz an bütün gözler bize çevrildi. Dünkünün aksine omuzlarımı dikleştirip yürümeye başladım. Kendime güven gelmişti. "Aferim. Kendine hep böyle güven. Sakın başkasına güvenme. Sadece kendine güven" Kamelya bana nutuk çekmişti resmen. "Hey İnek!" Boğaç'ın sesiyle yerimde durdum ve yavaş hareketlerle arkamı döndüm. "Ne var?" Ne zaman ben böyle kaba olmuştum? "Vay canına. Yeni kız seni epey değiştirmiş. Yürüyüşün, tarzın ve en önemlisi konuşman değişmiş ama sana şunu söyleyeyim bu sert erkek tavrının altında hâlâ ineklik var. Sen her zaman inektin ve öyle kalmaya mahkûmsun.Senin layık olduğun yer ineklik" Ben cevap vermeme fırsat kalmadan Kamelya cevap vermişti. "Boğaç'cım ne konuşuyorsun? Seni burada anlayan yok. Üzgünüm.Sen buraya layık değilsin. Seni anlayanların yanına layıksın. Yani hayvanat bahçesine" "Ooo küçük sürtüğümüz de sevgilisini korurmuş" Araya giren benim Boğaç'ın suratına attığım yumruktu. "Sakın ona bir daha sürtük deme!" diye resmen kükremiştim. Boğaç sadece benim bir yumruğumla mı yere serildi yani? O kadar mı güçsüz? "Ve evet ben namıdeğer İNEK. İnekliğimle gurur duyuyorum. Dış görünüşüm veya tavırlarım değişmiş olabilir ama ben hâlâ eski İneğim. Bana İnek demeye devam edin. Bundan şikayetçi değilim ama -sesimi çok daha fazla yükselterek- Tehlikeli sürtük değil!! Ona böyle demekten vazgeçin!!" diye kükremem bittikten sonra Kamelya'nın bileğinden tuttuğum gibi sürüklemeye başladım. Tam okul binasına girecekken aklıma gelenle olduğum yerde durdum. Yeniden bahçede ki kalabalığa baktım. "Tehlikeli'le biz sevgili falan değiliz" dedikten sonra içeriye girdim. Çok sinirliydim. Sakinleşmek için ellerimi duvara yasladım ve derin nefesler almaya başladım.Omzumda hissettiğim elle irkilsemde bozuntuya vermemeye çalıştım. "Sakin ol" "Olamıyorum. Sanki onca sene Boğaç'a biriktirdiğim öfkemi şimdi dışarı vuruyorum." Kamelya tam bir şey söyleyecekti ki dışardan gelen seslerle söyleyeceğini söyleyememişti. Dışarde neler oluyor?

Hızlı adımlarla okul bahçesine çıktığımda yine ortada bir kalabalık vardı. Hadi ama bu kadar maceraya yeter.Kalabalığı yarıp neler olduğuna baktığım da küçük çaplı bir şok yaşadım. Çiğse bir sandalyeye bağlanmıştı. Semih Çiğse'nin omuzlarından tutup sabitliyordu.Nazlı ise alaylı bir gülümsemeyle Çiğse'ye bakıyordu. Sonra Nazlı bizi farketti. "Aa! Bakın. En yakın arkadaşlarımda geldi. İntikam almak için herşey tamam" deyip bakışlarını Kamelya'ya çevirdi."Hadi Tehlikeli. Onu öldürmek istiyordun. Karşında duruyor. İstediğini yap" Kamelya piç bir gülümsemeyle Çiğse'nin önünde durdu. "Selam sürtük." bunu diyen Kamelya'ydı. Tam tersi olsaydı bu sefer kendimi tutabileceğimi sanmıyorum. "Selam Tehlikeli" Çiğse korkuyordu fakat bunu belli etmek istemiyordu. "Şimdi seninle oyun oynayacağız" Kamelya aklından geçenler ne? "Güzelliğine önem veriyorsun değil mi?" Cidden neyin peşindesin? "Elbette önem veriyorum" Çiğse'nin cevabı Kamelya'yı memnun etmişti. "Hadi doğal güzelliğini ortaya çıkaralım" "Ne?" Kamelya Çiğse'nin şoku altında sorduğu soruyu takmamıştı."Kova dolu bir su ve bir de bez istiyorum" dediği an Nazlı hemen istenilenleri getirmişti. Kamelya bezi suya batırıp çıkardı. Bezi sıkma gereği bile duymadan Çiğse'nin suratına yapıştırmıştı. Sürtüğümüzün yüzünde ki makyajı temizliyordu. Tam olarak temizlediği zaman bezi kovanın içine atmıştı.Kamelya alaylı gülümsemeyle konuşmaya başladı. "Badanasız o kadar da güzel değilsin be Çiğse" Çiğse sinirlenmişti ve ağzını açıp söylediği kelimenin cezasını çekecekti."Seni sürtük." Ben rahat duramamıştım. "Sıra bende" Herkes bana bakmaya başladı ama aldırmadım. "Ben senden üç kere intikam alacağım. Birincisi Nazlı'yı dövdürttüğün için ikincisi Nazlı'ya yaptıklarınla Semih'i üzdüğün için ve üçüncüsü Tehlikeli'ye sürtük dediğin için" Çiğse gerçekten beni küçük görüyordu."Vay canına İnek. N'olmuş sana?" "Hiç bir şey. Şimdi bana sıcak su getirin." Bir müddet sonra yanıma bir kova kondu. "Şimdi soğuk" Diğer yanımada kova kondu. "Ha bir de şu turuncu badana boyasını getirin" Yanımada badana boyası kondu. Herkes beni pür dikkat izliyordu. "Yüzüne badana yaparak güzelleşiyorsun değil mi? Al sana badana" deyip turuncu boyayı kafasından aşağıya boşalttım. Çiğse'nın çığlığıyla yüzümü buruşturdum. "Bu birdi. Şimdi ikincisi. Ha unutturmayına da üçüncüsünde ses tellerini keseceğim. Dünya böyle bir sesten kurtulur. Şimdi seni temizleyelim" deyip sıcak su mu desem kaynar su mu desem bilemedim. O kovayı da alıp başından aşağıya boşalttım. Yine bir çığlık ama bu acı dolu bir çığlıktı. Ardından soğuk suyu da başından aşağıya boşalttım. Yine çığlık. "Yeter lütfen. Canım çok acıyor." "Yalvarman bittiyse üçüncü intikamıma geçeceğim" "Lütfen. Lüt-" Çiğse'nin yalvarmasını yarıda kesen benim çıkardığım çakı olmuştu. Pörtlemiş gözlerle bana bakıyordu. "Yo yo gerçekten ses tellerimi kesmeyeceksin değil mi?" Kafamı sağa sola sallayarak Çiğse'min dibine girdim. "Korkma çok acımayacak" deyip çakıyı yanağında gezdirdim. "Şimdi buraya Göktuğ'un baş harfini kazayacağım ki ömrün boyunca beni hatırlayacaksın" dememle yanağına bir 'G' harfi çizmem bir olmuştu. Çiğse çığlıklar atıyordu. İşim bittiğinde arkamı dönüp yürümeye başladım. Biraz yürüdükten sonra Çiğse'ye döndüm. "Umarım bize bulaşmaman gerektiğini ve beni sinirlendirmemen gerektiğini anlamışsındır" dedim. Çiğse hızlı bir şekilde kafasını aşağı yukarı salladıktan sonra hızlı adımlarla arka bahçeye gidip duvarın kenarına çöktüm.

Bir müddet sonra yanıma Tehlikeli gelip oturdu. "Çok iyiydin. Yani kendine güveninden bahsediyorum" "Sinirlendiğimde gözüm hiç bir şey görmüyor" dedim fısıltıyla." Boğaç'a attığın yumruk çok sertti" Anında itiraz ettim. "Hayır o güçsüzdü" Başka açıklaması olamazdı. Ben güçlü biri değilim. "Gerçekten bu dediğine inanıyor musun? Boğaç'ın güçsüz olduğuna" Kafamı olumsuz anlamda salladım. Çünkü haklıydı. Boğaç güçsüz olamaz. "Ama ben güçlü değilim" "Yanılıyorsun. Evet normalde değilsin ama sinirlendiğinde gerçekten güçlü oluyorsun." "Ne yani? Benim gücüm öfkemden mi geliyor?" dedim hayretle. "Evet aynen öyle ve sana şunu söyleyeyim gücü öfkesinden gelenler gerçekten fazla güçlü oluyorlar. Ayrıca durdurulmaz." "Anladım. Ben değişmedim değil mi? Hâlâ eski ineğim" Kahkaha attı. Ne dedim ki ben şimdi? "Evet hâlâ eski ineksin. Sadece dış görünüşün ve dışa vurduğun davranışların değişti. Yani davranışların öfkelendiğinde değişiyor ama beynin ve kalbin hâlâ o eski inek gibi çalışıyor" Rahatlamıştım. Konuşmama fırsat vermeden o konuştu. "Ayrıca bugün beni koruduğun için şey be-" "Önemli değil. Teşekkür etmek zorunda değilsin" dedikten sonra büyük bir sessizlik oluştu. Uzun bir öğle arasıydı. Bir nevi intikam günüydü.

TEHLİKELİ VE İNEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin