''Göktuğ'nun annesi ölmüş''
Dedikoducu kızın söylediği o cümle...kafamın içinde yankılanan o cümle...sanki birinin kafama çekiçle vuruyormuş gibi hissettiren o cümle duyduğum pişmanlığın üstüne tuz biber oldu. Kalbim tekledi bir an. Öylece duruyordum. Sanki felç olmuşum gibi elimi kolumu hareket ettiremiyor, yere çivilenmiş gibi ayaklarımı hareket ettiremiyordum. Kafamın içinde o kadar çok ses vardı ki...beynimi parçalamak istedim bir an. Anne...sevgi dolu bu kelime bir anda puf olup uçuyor hayatından ve senin elin kolun bağlı hiç bir şey yapamıyorsun. İstediğim tek şey Göktuğ'nun güvenliği ve mutluluğuydu. Güvenlik...güven...tek bir kişi...sevgi...mutluluk...ölüm...enkaz...hüzün... Annesi olmadan ne kadar mutlu olabilir bu hayatta? Ne kadar mutlu olabildim annemsiz?
Birinin beni sarsmasıyla kendime geldim. Koşar adımlarla bahçeye çıktım. Kimseyi görmüyor, duymuyordum. Arabama atladığım gibi okul kapısına geldim. ''Ders saatinde okuldan dışarı çıkamazsınız'' Güvenlik. Lanet olsun. Titrek bir sesle cevap verdim. '' Ba-bakın acil bir durum ve gitmem gerek açın lüften şu lanet olasıca kapıyı!'' Cümlenin sonlarına doğru sesim yükselmişti. '' Üzgünüm bunu yapamam kesin emir var'' ''Bana bak güvenlik bozuntusu ya şu kapıyı açar benim gitmeme izin verirsiniz ya da ölümlerden ölüm beğenirsin'' Karşımdaki yaşlı bunak bana bön bön bakıyordu ve bu benim sinirlerimi bozuyordu. ''Neler oluyor burda?'' Murat Amca. Yani siz onu Murat Hoca olarak tanırsınız. Göktuğ'nun hocası. ''Murat amca Göktuğ'nun yanına gitmem gerek lüften çıkmama izin verin ann-'' Sözümü kesen Murat amcanın güvenliğe bağırmasıydı. ''Aç şu lanet olasıca kapıyı!'' Göktuğ'yu bu kadar önemsediğini bilmiyordum. ''Hocam üzgünüm müdürün kesi-'' Güvenliğin sesini kesen benim arabamdan çıkan gürültürü motor sesiydi. Birden gaza bastım ve şu lanet olasıca kapıyı kırarak okuldan çıktım. O sinir bozuntusu güvenliğin bana bir araba borcu var. Arabamın ön kısmının çöktüğüne eminim ama şuan bu umrumda değil açıkcası.
Soluğu Göktuğ'ların kapısının önünde aldım. Tam zile basacaktım ki ona söylediğim o cümleler beynimde yankılandı. Eve git. Artık bitti...Bak yeterince film için görüntüler çektin.Bunda da bir kaç görüntü var. Yeterli olduğunu düşünüyorum. Anlaşma bitti. Herkes kendi yoluna. Lanet olsun çok ağır konuşmuştum. Göktuğ'nun sözleri ve yüz ifadesi...Doğru anlaşma için birbirimizin yanındaydık. Haklısın. Önemli biri değilim...Şuan ölmek istiyorum. Hayır ölemem. Göktuğ'nun bana ihtiyacı var. Belki de yoktur. Nazlı ve Semih var. Ama beni de önemsiyor ve eminim bana da ihtiyacı var. Lanet olsun bende onu önemsiyorum. Deliricem. Ne yapmalıyım? Hayır. Hayır. Düşünmeyeceğim. Ne yapmam gerektiğini düşünmeyeceğim. Bu sefer aklımla değil kalbimle ilerleyeceğim. Yeterince aklımı dinledim.
Bir kaç derin nefes aldıktan sonra zile bastım. Kapıyı açsana artık. Sinirden, stresten, korkudan ayağımı sallıyordum. Lanet olsun ya lanet. Kapı açılınca kafamı kaldırdım. Ağlamaktan şişen ve kıpkırmızı gözler, enkaz altında kalmış bir ruh ve güçlü durmaya çalışan bir beden. Düşünmeden direk boynuna atladım. O da sanki bunu bekliyomuş gibi hemen kollarını belime sarıp sıktı. Yüzünü boynuma gömdü. Bende ellerimi sıkılaştırdım ve yüzümü onun boyun çukuruna gömdüm. Derin nefesler alıyordu. Ağlamamaya çalışıyordu. Ne kadar böyle durduk emin değilim. Beş dakika. On dakika. Belki de on beş dakikadır. İkimizde yavaşça birbirimizden ayrıldık. Ellerimi yanaklerına koydum ve kömür gözlerinden süzülen gözyaşlarını sildim. ''Ağlama'' dedim fısıltı bir halde. O da elini kaldırıp...benim bile farketmediğim gözyaşlarımı sildi. ''Sen de ağlama'' Bu diyoloğu bir yerden hatırlıyorum.
Kapıyı kapattım. Göktuğ'nun elinden tutup salona doğru ilerlerdim. Kanepeye oturmuş iki beden. Semih ve Nazlı. Nazlı çok kötü görünüyor. Sanırım o da çok seviyordu Göktuğ'nun annesini. Bizde yan kanepe oturduk. Elini bırakmadım. Onun yanında olduğumu hissetmesini istiyorum. Göktuğ'ya baktım. Çökmüş. Fazla yorgun gözüküyor. Koltukta en uca gittim. Geriye doğru yaslandım. Götuğ'nun başından tuttuğum gibi dizlerime yatırdım. O da itiraz etmeden hemen yattı. Elim istemsizce saçlarına gitti ve ben itiraz etmedim. Yavaşça, yumuşacık saçlarında gezindi elim. Elimin her hareketinden sonra etrafı Göktuğ'nun duş jeli kaplıyordu ve bu bana huzur veriyordu. Ne kadar öyle durduk yine emin değilim. Boğucu sessizlik. Kafamı kurcalayan bir sürü soru var ama şuan soramam.
Göktuğ'ya baktığımda uyuduğunu farkettim. Bende direk Nazlı ve Semih'e baktım. ''Şey..başınız sağ olsun'' İkisinde kafasını hafifçe salladı. ''Bir şey sorabilir miyim?'' dedim en masum sesimle. Artık ne kadar masum olablirsem. İkisi de bana baktı. Sorumu bekliyorlardı. ''Nasıl oldu yani nasıl vefat etti?'' Semih derin bir nefes aldı. '' Göktuğ uyuyormuş. Sesler duyuyormuş ama umursamamış. Televizyon izliyordur annem diye. Sonra bir silah sesi duymuş. Aşağıya indiğinde annesinin kanlar içinde cansız bedenini görmüş. Ağlamış falan sonra polise haber vermiş. Sağlık görevlileri, polisler falan etrafı incelemiş ama hiç bir iz bulamamış taa ki hastaneye kadar. Pelin teyzenin yumurtalıklarında sperm rastlanmış'' Hayır. Olamaz değil mi öyle bir şey? ''Semih Göktuğ'ların maddi durumu nasıldı?'' Anlamayan gözlerle baktı ikiside. Tek kaşımı kaldırdım. '' Kötü. Ev kirasını denkleştirmeye çalışıyordu Pelin teyze ama...-duraksadı-... Göktuğ bana ev kirasını ödediklerini hatta annesinin harçlıklarında daha fazla para verebildiğini söylüyordu.Sanırım Pelin teyzenin yeni işi iyi para veriyor. Bu şey konumuzla ne ilgisi var acaba?'' Semih'in sorduğu soruyu tınlamadan telefonumu çıkarttım. Bir kaç çalıştan sonra açıldı. '' Ne oldu küçük cadı?'' Candaş'ın sesini duyar duymaz hemen söze atladım. '' Candaş hemen Cengiz ATALAY'ın son günlerde kimlerle anlaşma yaptığını bul hemen! ve bulur bulmaz Göktuğ'ların evine gelin!'' deyip telefonu kapattım. Semih'lere baktığımda bana kaşları çatılmış bir şekilde baktıklarını gördüm. Onlarıda bu işin içine sürükleyemezdim.''Yanlış bir anlaşılma üzgünüm. Siz eve gidebilirsiniz ben Göktuğ'nun yanında olacağım'' Bir süre daha yüzümü inceledikten sonra ikiside ayaklandı. ''Götuğ'ya iyi bak. Sana güveniyoruz'' deyip çıktılar.
Kapının zil sesiyle gözlerimi açtım. Ne ara uyudum ben? Götuğ yok. Yukardan gelen su sesiyle duş yaptığını anladım. Gidip kapıyı açtım. Almila ve Candaş. ''Burayı bulmak zor olmadı'' deyip içeri girdi Almila. Arkasından da Candaş. Kapıyı kapattım ve ikisinin yanına gittim. Candaş'a baktım direk. ''Ne buldun?'' ''Bir çok kadın ismi'' ''Tamam hepsini say'' deyip koltuğa oturdum. İkiside koltuğa yerleştikten sonra Candaş bir kağıt çıkardı ve saymaya başladı. '' Ayşe GÜREL, Sinem BOZKIRT, Burcu AKTAŞ...Sevim CAN, Pelin YILMAZ, Su-'' ''Dur!'' diye bağırınca ikiside irkildi ama hemen kendilerini toparladılar. ''Pelin YILMAZ hakkında bildiklerin?'' Anlamamış gözlerle baktılar ama Candaş anlatmaya başladı.'' Sekiz gün önce yapılmış anlaşma. Dün son günmüş anlaşmanın süresi. Kadın ödeyememiş. '' deyip sustu. Lanet olsun sana Cengiz ATALAY! Hayatım boyunca senden nefret edeceğim.
''Annem kimle ne anlaşması yapmış?'' Göktuğ'nun sesiyle bakışlarım onu buldu. Ne diyeceğim ben şimdi? Gerçekleri bilmeye hakkı var. ''Geç otur şöyle. Anlatacağım.'' Dediğimi yapıp yanıma oturdu. '' Cengiz ATALAY. Bu bir tür mafya adamı. Yaptığı pislik işlerden biride paraya ihtiyacı olan kadınlara borç para vermek. Parayı veriyor vermesine ama borcu ödemek için kısıtlı bir zaman veriyor.Üç gün. Beş gün. Belki de bir hafta. Para miktarına göre değişiyor. Annende tam sekiz gün önce bu adamla anlaşma yapmış. Belli ki bir haftası varmış annenin ama borcunu geri ödeyememiş.'' Sözümü kesen Göktuğ oldu. '' Ve anneme tecavüz edip öldürmüş!'' Kafamı usulca aşağı ve yukarı salladım. ''O adamı öldüreceğim!''
İşte o an anladım.
İkimizin ruhunu ve bedenini ele geçirmişti bu intikam duygusu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TEHLİKELİ VE İNEK
Teen FictionTehlikeli bir kızın hayatındaki tüm gerçekleri ortaya çıkaran inek bir öğrencinin hazırladığı film; onların birbirine olan sevgilerinde en büyük etken.