Bölümleri uzatmak ve iki baş karekterimizin de neler hissettiğini anlamanızı sağlamak adına bölümlerde olanları Hessica'nın ağzından yazmaya çalışacağım. Geçen bölüm ki yorumlarınızı okudum. Açıkçası çok fazla ara verdiğim için okumayı bıraktığınızı düşünmüştüm. Beni yanılttığınız için çok teşekkür ederim. Benim şirin okuyucularım, siz dünyanın en iyi okuyucularısınız.
Bölüm şarkısı; Hoobastank; The Reason (Sözlerinin geçeceği bir bölüm yazar mıyım bilmiyorum ama sözlerini okursanız çok sevinirim. Tam Harry'ye uyuyor.)
İyi okumalar...
Ve ben çoktan tükenmiştim.
3 Ay Sonra (Jessica'nın anlattığı zamanla aynı zamandalar)
Bitmiştim. Hayatın tam ortasında ince bir ipin üstünde dengede durmaya çalışıyordum. Ölmek çok cazip geliyordu. İpin ortasında kendimi yere atmak istiyordum. Daha fazla kötü hissetmemin imkansız olduğunu düşünüyordum. Üstümde her yeri giymekten ve yıpranmış bir pantalon ve normalde beyaz olmasına rağmen iki haftadır neredeyse hiç çıkarmadığım bir tişört vardı. Saçlarım olması gerektiğinden daha fazla uzamıştı. Lanet olasıca hayatımın içine ettiğim günden beri yaşamıyordum. Sadece nefes almak. En azından onun bu havaya nefesini bıraktığını biliyordum. Bu benim için en büyük umuttu.
Her gözlerimi kapattığımda karşımda ela gözleri canlanıyordu. Bana benden nefret ettiğini bağıran gözleri uykumu imkansız kılıyordu. Onsuz bir hiçtim. Herkes bunu anlamıştı. Kendimi facebook'una girip fotoğraflarına bakarken bulmaya alışmıştım. Her gece içip barlarda ağlamaya da. Onun evinin kapısında oturup anılarımın canlı filmini izlemeye de. Önümden geçen her kız benim için iğrenilecek bir şey olup çıkmıştı. Hiç kimse onun gibi bakmıyordu, konuşmuyordu, sevdirmiyordu.
Onu en son üç hafta önce görmüştüm. Saat sabah beşti. İçmiştim ama onu beklerken ayılmıştım. Bu saate kadar uyumadığını belli eden gözleri ve bakımsız olmasına rağmen mükemmel duran saçları yüzüne dökülüyordu. Zayıflamıştı. Ona yaşattıklarım yüzünden bir fragman edasıyla geçiyordu. Rüyalarımı bu görüntü ele geçirmişti. Hayatım boyunca yaptığım veya yaşadığım ne varsa hepsi büyük bir hortum tarafından ele geçirilmişti. Gerine bir enkaz kalmıştı. Bu enkazın bana kazandırdığı tek şey oydu. Ben onu da kaybetmiştim. O benim için çölün ortasında kalan bir insanın en çok ihtiyacı olan şeydi. Suydu. O benim için Afrika'da bir çocuğun en çok ihtiyacı olan şeydi. Yiyecekti. O benim için bir annenin çocuğuna beslediği şeydi. Karşılıksız sevgiydi. O benim her şeyimdi. Ben onun suyunu içmiştim. Yiyeceğini tüketmiştim. En önemlisi bana altın tabakta sunduğu sevgiyi yok etmiştim.
Bar taburesinde dönüp etrafıma bakarken her şey bulanıklaşıyordu. Gözüm her yerde onu arıyordu. Ama o yoktu. Bir shot daha attım. Bugün her gün içtiğimden daha fazla içtiğime neredesyse emindim. Yanıma bir kız yaklaştı. Barmenin gözleriyle kızın benden uzak durmasını sağlamaya çalışıyordu. Kız aldırmadı. Yanıma oturdu ve elini yüzüme koydu. Sahoş olmanın etkisiyle sinirle elini ittirdim.
''Biraz takılmaya ne dersin?'' Hızla bir shot daha içtim. Yüzüne baktığımda tek gördüğüm mavi gözlerdi. Tiksinmiştim. Önümde duran bardaklardan birini alıp içince aldırmadım. Önüme dönerken birkaç küfür savurmuş olabilirim. Tamam birkaç değil baya fazlaydı.
''Sen kendini ne zannediyorsun bulunmaz hint kumaşı?!?'' Kızın sinirli bakışlarına diktiğim gözlerimden birkaç damla yaş süzüldü. Bulunmaz hint kumaşı. Bana ettiği ilk konuşmaydı. Deliriyordum. Ayağa kalkıp masanın üzerinde ne kadar bardak varsa yere attıktan sonra insanların arasında bana gülümseyerek bakan bir adet Jessica gördüm. Kanayan ellerimi kot pantalonuma sürerek ona baktım. O kadar mutlu ve güzel gözüküyordu ki. Adeta bir prenses gibiydi. Bana şaşkınlıkla bakan insanlara aldırmadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
WHO I AM???
ActionŞu ana kadar duyduğum en yüksek sesle 'Sen kimsin?' diye bağırdı. Önce onun yeşilin zümrüt tonu olan gözlerine sonra da etrafıma baktım. Korkmamam gerekirdi ama korkuyu iliklerimde hissedebiliyordum. Gözlerini gözlerimden ayırmadan 'Cevap ver!' diye...