"Efendim, Hoseok?"
Tae ağzına attığı üzümü yavaşça çiğnerken omzunu hafiften kaldırdı ve telefonu kulağı ile omzu arasına sıkıştırıp karşı tarafın konuşmasını bekledi. Hem telefonla konuşuyor hemde darmadağın olmuş mutfağını temizleyip arada ağzına üzüm atmayı ihmal etmiyordu.
"Taehyung-ah, nasılsın? Uzun zaman oldu görüşmeyeli."
Suyu hafiften açıp tabakları gürültülü bir şekilde altına koyduktan sonra, "İyiyim, mükemmelim!"diye konuştu; o iyi değildi
"Sinirli misin? Yine mi bulaşık yıkıyorsun? Tanrım, TAEHYUNG SİNİRLENDİĞİN ZAMAN BULAŞIKLARI RAHAT BIRAK ONLAR KİRLİYKEN MUTLULAR."
Ama Tae durmadı, aksine eline geçirdiği eldivenlerle aldığı süngeri hızlı hızlı sürtmeye başladı ufak bir suyla temizlenebilecek olan tabağa.
"Hayır, iyiyim ben. Çok iyiyim!"
Karşı taraftan derin bir iç çekişin ardından kahkaha sesleri yükselince Tae yavaşladı ve kısa süre sonra masum tabakları tamamen serbest bıraktı. Hoseok'un gülüşünü ne kadar özlediğini farketti o an hatta öyke ki hayal bile etmişti onun yüzünü.
"Buluşalım mı, Taehyung? 2 haftadır görmüyorum yüzünü, özledim."
Tae suyu kapatıp eldivenleri çıkarttıktan sonra telefonu rahat bir şekilde tuttuğu gibi, "Emin değilim."diye konuştu.
"O zaman evine geleyim? Hatta dur eğer cevap vermeni beklersem bunu da eleyeceğiz bu yüzden sen cevap vermeden ben kapatıp evine geliyorum."
++++
Tae, Hoeok evine geldiği andan itibaren sessizce koltuğuna gömülü bir şekilde oturuyordu. Hoseok ne derse cevap vermiyor hatta içinden yüzüne bakmak bile gelmiyordu. Bir anda yabancılaşmıştı sanki, yabancı bir insanmış gibi geliyordu üç yılını paylaştığı adam. Arada kalan 2 hafta sanki tüm anılarını öldürmüştü; kolaydı belkide, yaşanan olayları yaşanmamış gibi yapmak veyahut hissetmek.
Hoseok eline aldığı üzümü hızla ağzına atarken yavaşça Tae'nin yanına oturdu ve hiç beklemeden, "Neden konuşmuyorsun?"diye konuştu. Ama Tae cevap vermek yerine omzunu silmekle yetindi, fazlasını yapmak bile gelmiyordu içinden. Ama Hoseok'un bakışlarını uzun bir süre üzerinde hissettiğinde huzursuzca yerinde kıpırdandı ve ardından ufak bir cesaretle o da baktı sevgilisinin gözlerine.
"Hoseok-ah, sen de benim gibi hissediyor musun? Sanki bir şey olmuşta silinmiş gibi anılarımız, sen de yabancılaşmışız gibi hissediyor musun? Yani bilmiyorum... bana neden yalan söyledin? Benden sıkıldın mı yoksa?"
Tae'ye kalsa daha uzun konuşurdu ama onun da konuşmasına izin vermek istiyordu, kendini savunacak en ufak şey bile zaten affetmesine yetecekti. Ufacık bir kelime...ama Hoseok karşı çıkmadı, konuşmadı hatta göz temaslarını bile kesti.
"Susuyorsun öylece, yok mu bir sözün? Bari veda sözü söyle? O da mı yok? Git öyleyse evimden geldiğin gibi. Git! Ne duruyorsun! Partilerine git, o sürtüklerine git. Git, tatmin etsinler bedenini ama ne olur git. Artık istemem bile konuşmanı, tek kelime etme. Sadece...git işte Hoseok. Git."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Found my Soul ℘ Vmin
FanfictionKaybolmuş bir gençliğin arkasına saklanmış sırlar... Park Jimin o sırlarda yaşıyor herkesten habersiz. Öldü mü? Yoksa yaşıyor mu? Kimse bilmiyor.