Abdullah bin Selâm (radıyellâhü anh)
İslamiyet ruhları yeni yeni fethetmeye başlamıştı. Saadet güneşi olan Peygamberimiz (sallahu aleyhi ve sellem) 'e inen âyetler bir yandan bütün insanlığı hak ve hakikate çağırırken, diğer bir yandan, bilhassa Ehl-i Kitab'ı bu yüce dine davet etmekteydi. Bu davete uyanlara ebedî saadet müjdesi veriliyordu: "Ehl-i Kitab'ın hepsi bir değildir. Ehl-i Kitap içinde istikamet sahibi bir topluluk vardır ki, gece saatlerinde secde ederek Allah'ın ayetlerini okurlar. Onlar Allah'a ve ahiret gününe inanırlar, iyiliği emreder ve kötülükten menederler, hayırlı işlere koşuşurlar. İşte, bunlar salih insanlardır."
[1]Âyet-i kerimede salih olduklarına işaret edilenlerden biri de Abdullah bin Selâm (radıyellâhü anh) idi. Hazreti Abdullah (radıyellâhü anh) , Asr-ı Saadet'te ilim ve takvaları ile şöhret bulmuş ve İslam tarihinde "Abâdile-i Seb'a" olarak bilinen yedi Abdullah'tan biridir.
Abdullah bin Selâm (radıyellâhü anh) 'ın hayatının dönüm noktası olan İslam'a girişi çok ibretlidir. Kendisi hadiseyi şöyle anlatır:
Resûlullah (sallahu aleyhi ve sellem)'in peygamberliğini duyduğum zaman çok sevindim! Çünkü onun ismini, sıfatlarını ve geleceği zamanı bilirdim, beklerdim. Fakat buna rağmen sükût ettim.
Kuba'ya geldiğini bir adam bana sevinçle haber verdi. O anda hurma ağacının başında idim. Halam Hâlide bint-i Hâris ağacın altında idi. Haberi duyar duymaz "Allahü ekber!" diyerek tekbir getirdim. Halam tekbiri duyunca, "Kaybolası! Yemin ederim ki, Mûsâ bin İmrân'ın geldiğini duysaydın, bundan daha çok sevinemezdin." dedi.
Ben de,
"Ey halacığım, yemin ederim ki, o, Mûsâ bin İmrân'ın kardeşidir. Mûsâ'nın gönderildiği hakikatle o da gönderilmiştir." dedim. Halam bu defa yumuşak bir tavırla,
"Kardeşimin oğlu, bizim kıyamete yakın geleceğini tekrarlayıp durduğumuz peygamber bu mu yoksa?" deyince ben,
"Evet, emin olunuz, budur." dedim.Abdullah bin Selâm (radıyellâhü anh) bu haberi alır almaz doğruca Resûlullah (sallahu aleyhi ve sellem) 'e koşar. Medine'ye girecek olan Resûlullah (sallahu aleyhi ve sellem) 'i karşılamak için toplanmış halkın arasına girer. Resûlullah (sallahu aleyhi ve sellem) Efendimizi görünce kendisini tutamayarak "Vallahi bu simada yalan olmaz!" [2]
diye haykırır.Resûlullah (sallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz kendisine, "Sen Abdullah bin Selâm mısın?" diye sorar. Abdullah (radıyellâhü anh)
"Evet." deyince,
Resûlullah (sallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz "Yaklaş." buyurur. Ve şunu sorar:"Ey Abdullah, Allah için söyle. Tevrat'ta vasıflarıma rastladın mı?"
Abdullah (radıyellâhü anh) bu suale karşı başka bir sual sorar:
"Allah'ın vasıflarını söyler misiniz?"
Resûlullah (sallahu aleyhi ve sellem) biraz bekledikten sonra Cenâb-ı Hak İhlâs Sûresi'ni vahyeder: "De ki: 'O Allah birdir. O, Allah'tır, Samed'dir; her şey O'na muhtaçtır, O ise hiçbir şeye muhtaç değildir. O, doğurmamış ve doğurulmamıştır. Hiçbir şey O'na eş ve denk değildir."
Bu âyetleri duyan Abdullah bin Selâm (radıyellâhü anh) , Müslüman olmaktan kendini alamaz ve şöyle der:
"Evet, yâ Resûlallah, doğru söylüyorsun. Şehadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur ve sen O'nun Resûlüsün."
[3]Abdullah bin Selâm (radıyellâhü anh) , İslam nuruyla müşerref olduktan sonra ailesini teker teker İslam'a davet etti. Onların da İslam'a girmelerine vesile oldu. Halası Hâlide (radıyellâhü anhâ) da bu nurlu müminler halkasına girdi.
Abdullah bin Selâm (radıyellâhü anh) 'ın İslam'a girmesi Yahudileri kızdırdı. Daha önce onu büyük ve rehber tanırlarken, İslam'a girdiğini duyunca tam aksini söylemekten çekinmediler. Nitekim bir defasında Resûlullah (sallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz evinde, Abdullah bin Selâm (radıyellâhü anh) 'ın gıyabında, Yahudilere onu nasıl tanıdıklarını sorar. Müslüman olduğunu henüz duymayan Yahudiler, onun hakkında çok senakâr sözler söylerler. Bu konuşma üzerine Abdullah bin Selâm (radıyellâhü anh) gizlendiği yerden çıkar ve şöyle seslenir:
"Ey Yahudi topluluğu, Allah'tan korkun! Size gelen bu hakikati kabul edin. Yemin ederim ki, bu zatın Allah'ın Peygamber'i olduğunu bilirsiniz. Elinizdeki Tevrat'ta hem ismini hem de vasıflarını bulursunuz. Ben şehadet ederim ki o, Allah'ın Resûl'üdür. Ona iman ettim, onu tasdik ettim ve onu tanıdım..."
Ondan hiç beklemedikleri bu sözleri duyan Yahudiler, bu defa daha önce söylediklerinin tam aksine olarak Abdullah bin Selâm (radıyellâhü anh) 'ı itham ederler.
Abdullah bin Selâm (radıyellâhü anh) Resûlullah (sallahu aleyhi ve sellem) 'e dönerek, "Yâ Resûlallah, Yahudi milletinin yalancı, iftiracı, zalim ve gaddar bir millet olduğunu söylemedim mi?" der.
[4]Abdullah bin Selâm (radıyellâhü anh) 'ın faziletine Kur'ân-ı Kerim'in iki âyet-i kerimesiyle şehadet ettiği, müfessirler tarafından ifade edilmektedir. Her iki âyette de Allah onu müşriklere karşı şahit göstermektedir. Bunlardan birisinde şöyle buyurulur:
"İsrailoğullarından bir şahit de bunun benzerini görüp inandığı hâlde, siz yine büyüklük taslamışsanız, haksızlık etmiş olmaz mısınız?"
[5]Tefsirlerde, "İsrailoğullarından bir şahit"le, Abdullah bin Selâm (radıyellâhü anh) 'ın kastedildiği bildirilmektedir.
[6]Onun faziletini gösteren Muâz bin Cebel (radıyellâhü anh) 'in şehadeti de çok ibretlidir. Bu şehadet, "yedi Abdullah" arasına girebilmesinin bir sırrını ifade etmesi bakımından mühimdir. Zeyd bin Umeyre (radıyellâhü anh) rivayet ediyor:
"Hazreti Muâz (radıyellâhü anh) ölüm döşeğine düştüğü zaman ona, 'Ey Ebâ Abdurrahman, bize vasiyet eder misiniz?' diye ricada bulunur. Hazreti Muâz (radıyellâhü anh) 'ı isteği üzerine oturtur. Şöyle der: 'İlim ve iman yerindedir. Onları arayan bulur. İlmi dört kişiden öğreniniz: Ebû'd-Derdâ, Selmân-ı Fârisî, Abdullah bin Mes'ud ve Abdullah bin Selâm... Zira Resûlullah (sallahu aleyhi ve sellem) 'in şöyle buyurduğunu duydum: 'Abdullah bin Selâm, cennette 10'un onuncusudur.' "
[7]Yahudilerin bir defasında Tevrat'taki recim âyetini Resûlullah (sallahu aleyhi ve sellem) 'den saklamaları karşısında Resûlullah (sallahu aleyhi ve sellem) 'e bizzat bildirerek yalanlarını ortaya çıkaran
[8]
Abdullah bin Selâm (radıyellâhü anh), Hazreti Osman (radıyellâhü anh) 'ı öldürmek isteyenlere karşı çıktı. Hazreti Osman (radıyellâhü anh) şehit edilirse kıyamete kadar katl ve cihadların Müslümanlar arasında devam edeceğini bildirdi.Hazreti Abdullah (radıyellâhü anh) , Hicrî 43 tarihinde vefat etti.
ALLAH 'U TEÂLÂ ondan razı olsun. Ruhu şâd, kabri cennet olsun.
Rabbimiz bizleri şefaatlerine nâil eylesin.
ÂMÎN.KAYNAK :
[1]Âl-i İmrân Sûresi, 71.
[2]Sîre, 2: 164.
[3]Tefsir-i İbni Kesîr, 2: 521.
[4]Sîre, 2: 164.
[5]Ra'd Sûresi, 43; Ahkaf Sûresi, 10.
[6]Tefsîr-i İbni Kesîr, 4: 156.
[7]Üsdü'l-Gàbe 3: 177; Tabakât, 2: 353.
[8]Sîre, 2: 215.HAYRINI GÖRÜN İNŞÂEالله
ÂMÎN.HAYRLA KALIN.
RABBİME EMANET OLUN.
SELÂM VE DUA İLE.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Erkek Sahabeler (Asr-ı saadet'te ki yıldızlar⭐)
רוחניPEYGAMBER EFENDİMİZ'İN (SALLALLAHU ALEYHİ VESELEM) yaşadığı döneme ASR-I SAADET denir. İnsanlık tarihinin en saadetli zamanları o dönemde yaşanmıştır. Bu sebeple bütün MÜSLÜMANLAR hangi zamanda yaşarlarsa yaşasınlar o kutlu Asra özenir , o kutlu asr...