HAZRETİ ABDULLAH BİN ÜMMÜ MEKTÛM (RADIYELLÂHÜ ANH )

26 10 1
                                    

Abdullah bin Ümmü Mektûm (radıyellâhü anh)

Abdullah bin Ümmü Mektûm (radıyellâhü anh)
İslam'ın ilk yıllarında iman saadetine eren, Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) 'in müezzinlerinden olan,
Medine'ye ilk hicret eden Muhacirler arasına giren ve 13 defa gaza ve seferler sırasında Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) tarafından Medine'de vekil bırakılarak Müs­lümanlara namaz kıldıran Hazreti Abdullah (radıyellâhü anh) , göz nimetinden mahrumdu, fa­kat kalbi ve basireti nurlu bahtiyarlandandı.

İbni Ümmü Mektûm'un asıl ismi "Amr"dır, fakat Medineliler "Abdullah" diyor­lardı. Babası Kays bin Zâide, annesi Âtike bint-i Abdullah idi. Kendisi de anne­sine nispetle "Ümmü Mektûm'un oğlu" manasında "İbni Ümmü Mektûm" ismiyle meşhur olmuştur. Hz. Hatice validemizin de dayısının oğluydu.[1]

İbni Ümmü Mektûm (radıyellâhü anh) Hazretleri'nin gözlerini ne zaman kaybettiği hususunu şu mukaddes sohbetten öğrenmekteyiz:

Hazreti Enes (radıyellâhü anh) 'ın anlattığına göre, bir defasında Hazreti Cebrail(aleyhisselam),
Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) 'in huzuruna geldiğinde İbni Ümmü Mektûm (radıyellâhü anh) da orada bulunuyordu. Cebrail (aleyhisselam) "Gözünü ne zaman kaybettin?" diye sorun­ca, "Çocukken." cevabını verdi. Bunun üzerine Hazreti Cebrail (aleyhisselam) kendisine şu müjdeyi verdi:

"Allah Tealâ buyuruyor ki: 'Ben bir kulumun gözünü aldığım zaman ona cenneti mükâfat olarak veririm.'"

Bu hadiseyle de, İbni Ümmü Mektûm (radıyellâhü anh) dünyadayken cennet müjdesini almış oluyordu.
[2]

Hazreti İbni Ümmü Mektûm (radıyellâhü anh) , Müslüman olduktan sonra Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) 'in sohbe­tinde bulunmak için sık sık huzuruna gelirdi. Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) 'den Kur'ân âyetle­rini ezberledi.

Bir defasında Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) , Utbe bin Şeybe, Ümeyye bin Ha­lef ve Ebû Cehil gibi Kureyş'in ileri gelenleriyle, "Belki içlerinden birkaçı imana gelir de İslam'ın gücü artar, onlara bakarak birçok insan da Müslüman olur." düşüncesiyle tebliğ vazifesini yapıyordu.

Bu esnada İbni Ümmü Mektûm (radıyellâhü anh) meclise gelerek Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) 'e hitaben,
"Yâ Re­sû­lal­lah, bana Kur'ân okut. Allah'ın sana öğrettiğinden bana da öğret." dedi.

Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) onların üzerinde fazla durduğundan, İbni Ümmü Mektûm (radıyellâhü anh) 'la ilgilenemedi.

İbni Ümmü Mektûm (radıyellâhü anh) , Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) den cevap alamayınca, ar­zusunu birkaç defa tekrar etti. Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) ona aldırmayıp yüzünü buruştu­rup döndü, sözünün kesilmesini istemedi, onlarla konuşmaya devam etti.

Orada bulunanların, "Bu dine hep zayıflar, fakirler, köleler ve âmâlar giriyor." diye alaylı bir şekilde gülmelerine yol açmamaları için İbni Ümmü Mektûm (radıyellâhü anh) 'u cevap­sız bıraktı. Fakat çok sürmedi, tam sözünü bitirip kalkacağı sırada İlahî ikaz gel­di:
[3]

"Yanına âmâ geldi diye yüzünü ekşitip döndü! Nereden bileceksin, belki de o günahlarından arınacaktı...
Yahut o öğüt alacak ve o öğüt kendisine fayda vere­cekti...
Öğüte ihtiyaç duymayan kimseye gelince, sen ona yöneliyorsun. Onun inkâr ve isyan pisliği içinde kalmasından sen mesul değilsin. Sana koşarak ge­len ve Allah'tan korkan kimseyi ise ihmal ediyorsun. Sakın! O Kur'ân bir öğüttür."
[4]

Bu hadiseden sonra Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) , İbni Ümmü Mektûm (radıyellâhü anh) 'a iltifat ve ikramda bulundu. Ne zaman onu görse, "Ey Rabb'imin beni ikazına sebep olan kardeşim, merhaba!" diye latife yapardı. Bazen de hırkasını serer, oturtur, hâlini hatırını sorardı. Artık ona ailesinin bir ferdi gibi muamele ediyordu.
[5]


Hazreti İbni Ümmü Mektûm (radıyellâhü anh) , Medine'ye ilk hicret edenler arasındaydı. Medine'ye önce vardıklarından halka Kur'ân dersi veriyordu. Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) , Medine'ye yerleştikten ve Mescid-i Şerif'i yaptıktan sonra ona en büyük şeref sayılan müezzinlik vazifesini verdi.

Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) 'in Medine'de üç müezzini vardı:
Bilâl,
Ebû Mahzûre ve
İbni Ümmü Mektûm (radıyellâhü anhüm) ...

Hazreti Bilâl (radıyellâhü anh) olmadığı zaman Ebû Mahzûre (radıyellâhü anh) ,
o da bulunmadı­ğı zaman İbni Ümmü Mektûm (radıyellâhü anh) ezan okurdu.

İbni Ümmü Mektûm (radıyellâhü anh) , Ramazan'da ezan okuyor, sahurun bittiğini insanlara bildiriyordu.

Bunun için Peygamberi­miz (sallallâhu aleyhi ve sellem) , "Bilâl ezanı gece okuyor. İbni Ümmü Mektûm ezan okuyuncaya kadar yi­yip içiniz." buyuruyordu.
[6]

Hazreti İbni Ümmü Mektûm (radıyellâhü anh) , evinin mescide uzak olmasına ve âmâ olmasına rağmen bütün namazlarda mescide gelir, cemaatle namaz kılardı.

Peygamberi­miz (sallallâhu aleyhi ve sellem) 'in, namazını evinde kılabileceğine dair izin vermesine rağmen, müezzinlik­ten geri kalmamak için cemaati terk edemeyeceğini söylerdi.

Çok zaman Hazreti Ömer (radıyellâhü anh) ona rehberlik eder, gidip gelirken yardımcı olurdu.

Hazreti İbni Ümmü Mektûm (radıyellâhü anh) , Kur'ân hafızıydı. Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) 'den duyduğu bir­çok hadis-i şerifi de ezberlemişti. Son derece takva sahibi bir zattı.

Hicret'ten sonra cihad başlayınca eli silah tutan bütün müminler cihada katıl­dı. cihada katılanları öven "Müminlerden oturanlarla cihad edenler müsavi ol­mazlar." mealindeki Nisâ Sûresi'nin 95. âyet-i kerimesi nazil olduğunda Pey­gamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) ,
Hazreti Zeyd bin Sâbit (radıyellâhü anh) 'e kalem ve kâğıt getirmesini söyleyerek âyeti yazmasını söyledi.

Bu sırada Hazreti İbni Ümmü Mektûm (radıyellâhü anh) orada hazır bulundu. Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) 'e, "Ey Allah'ın Resûl'ü, cihada gücüm yetseydi ben de gider­dim, fakat âmâyım!" dedi. Sonrasını Hazreti Zeyd bin Sâbit (radıyellâhü anh) şöyle anlatıyor:

"Bunun üzerine Allah, Peygamberimize vahiy gönderdi. Bu sırada Re­sû­lul­lah'ın uy­luğu benim uyluğumun üzerinde bulunuyordu. Vahyin ağırlığı bana o kadar çöktü ki, di­zimin ufalanıp dağılmasından korktum! Sonra Re­sû­lul­lah'tan vahyin izleri sıyrıldı. Allah 'özür sahibi olanlar müstesna' cümlesini gönder­di."
[7]

Bu âyet-i kerimeyle, mazereti ve özrü olanlara cihadın farz olmadığı bildirili­yordu. Fakat bu İlahî ruhsat varken, Hazreti İbni Ümmü Mektûm (radıyellâhü anh) bazı cihadlara ka­tılır, bağırıp çağırmakla düşmana korku salardı. Fakat Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) bir çok gaza ve seferde Hazreti İbni Ümmü Mektûm (radıyellâhü anh) 'u Medine'de vekil bırakarak imam­lığı ona veriyordu.

Hazreti Ömer (radıyellâhü anh) devrinde meydana gelen Kadisiye cihadı'na Hazreti İbni Ümmü Mektûm (radıyellâhü anh) da katılmıştı. Sırtında bir zırh, elinde de siyah bir sancak bulunuyordu. Bir köşeye çekilmiş, mücahitlere şevk veriyor, cesaretlerini artırıyordu. Gür sesiy­le de düşmanı ürkütüyordu. cihadbittiğinde şehitler arasında Hazreti İbni Ümmü Mektûm (radıyellâhü anh) da vardı.
[8]

ALLAH TEÂLÂ ondan razı olsun. Ruhu şâd, kabri cennet olsun.

Rabbimiz bizleri şefaatlerine nâil eylesin.
ÂMÎN .




KANAK:

[1]Üsdü'l-Gàbe, 4: 206.
[2]Tabakât, 4: 206.
[3]age., 4: 208.
[4]Abese Sûresi, 1: 10.
[5]Tecrid Tercemesi, 2: 580.
[6]Buhârî, Ezan: 10.
[7]Umdetü'l-Karî, 18: 185.
[8]İsâbe, 2: 523.









HAYRINI GÖRÜN İNŞÂEالله
ÂMÎN.

HAYRLA KALIN.

RABBİME EMANET OLUN.

SELÂM VE DUA İLE.

Erkek Sahabeler (Asr-ı saadet'te ki yıldızlar⭐)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin