Şantajcı Cenabet

609 24 6
                                    

  Uyandığımda artık tepe taklak yatmadığımı fark ettim. Uyurken kendimi kaybedip nincaymışım gibi tuhaf hareketlerde bulunduğumu bildiğim için bunu fazla umursamayarak yerimden doğrulmaya çalıştım.

  

 Onur nereye gitmişti? Gözlerim uykulu bi’ şekilde salonda turladıktan sonra yorulup dinlenirken Onur’un artık salonda olmadığını kabullenmiştim. Bedenimin üst kısmını koltuktan aşağı sarkıtıp kollarımdan destek alarak bacaklarımı da yere doğru çektim.

 

 “Hığğğkk!” tuhaf sesler çıkararak yerde sürünmeye başladığımda kendime yurtta olmadığımı hatırlatarak yerden kalktım ve mor picamalarımı sürüye sürüye mutfağın yolunu tuttum. 

 

   Ev dün geceden buyana biraz daha mı genişlemişti yoksa bana mı öyle gelmişti? Sürüyerek attığım adımlarımla en sonunda mutfağı bulduğumda zafer dansı yapmak istedim ama salondan mutfağa gidene kadar bile yeterince kendimi zorlamıştım zaten.

 

   Çift kapaklı buzdolabaı bana ‘yi beni Defne’ bakışlarını atarken “ Bana uyar” diye mırıldanıp teknoloji harikası güzelliğin yanına ışınlandım. İki kapağa da bütün gücümle asılıp hevesle dolaba dalmıştım. Ne?!

 Gözlerim yaşadığım hayal kırıklığı ve şok içinde açılırken karşımdaki manzaraya baktım. Dolabın içindeki bi’ kase sulanmış yoğurt ve yanında da küflenmiş peynir bana ‘selam genç’ bakışlarını atarken ağzım iki metre açılmıştı.

 

 Yav varlık içinde yokluk çekiyomuş Onurgil diye içimden acıyarak söylenirken başımı umutsuzlukla iki yana salladım. Burdan bana fayda yoh derken buzdolabının kapağını kapatmamla önümde mavı gözlü cenabetin bitmesi bir oldu.

“ Hığaaa- ağğ Onur?”

Onur bütün psikopatlığıyla gülümserken elini omzuma koydu. Kesin bi piçlik yapıcak gaçıığğnnn!!

“ Sen daha hazırlanmadın mı?”

“ Neye?” Ne demek neye ? Mal insan okulun yok mu senin? İşsiz!

“ Bugün 30 Şubat Dünya Hayaletleri Anma ve Horon Tepme Bayramı.” Ben kendime deli demiştim di mi? Namımı saygıyla Onur’a devrediyorum. Eyvallah.

“ Ne diyon oğlum sen?”

 Onur hiç cevap vermeden beni mutfaktan dışarı çıkardı. Elini omzumdan çektikten sonra silkelendi. Omuzlarını tuhaf bi’ şekilde hareket ettirirken birden devasa bi’ at sineği kanat çırpıyomuş gibi gelen iğrenç bir ses duydum.

   Kaşlarım istemsizce çatılırken Onur bedenini esnetip birden arkasını döndü. Oğhhaaa! Ağzım çenemden ayrılıp 2 metre 46 santim aşağı doğru düşerken gözlerim ‘ noliiğğğ yaa?’ der gibi büyümüştü.

“O-Onur senin kanatların çıkmış!” diye bağırdım elimle sırtındaki koca kara sinek kanatlarını gösterirken. Onur omuzlarına monte edilmiş gibi duran kanatları bi’ kaç kez daha çırpıp o iğrenç sesin kulaklarımın namusunu kirletmesine izin verdi.

“ Dalga mı geçiyon kızım? Sen kendininkilere bak bi’ kere!” Kara kanatlı cenabet elini uzatıp sırtıma götürdükten sonra kalın siyah bi’ şeyi yakalayıp ileri geri sallamaya başladı.

  Boynumu enerji içeği sömürmüş baykuş gibi 360 derece döndürüp sırtıma baktığımda bende de en az Onur’daki kadar çirkin kanatlar olduğunu gördüm.

BÖHH!!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin