Kafe

402 22 4
                                    

“Beni HERA’ya götürmeyi planlıyosan boş yere uğraşma. Gelmiyorum.”

Elbette beni umursamadan bileğime asıldığı gibi totomu koltuktan kesmeyi başarmıştı. Tek eliyle bileğimi sıkarken diğeriyle haritayı katlayıp ellime tutuşturdu.

Tepinmelerim hüsranla sonuçlandığında çoktan arabanın içine tıkılmıştım. Şimdi Halil Sezai’ye bağlamanın tam zamanıydı.

İçim yanarrr! İçimm kanar da isyeaaaannn!!!!

“Damacanadan taşan sular çoraplarını ıslatsın e mi?! Namıssız cenabet!”

“Defne sus artık bedduaların bana sökmez bugün gusül aldım kızım.” dedi direksiyon hafifçe sağa doğru kırarken. Gözlerini kısa bi süreliğine bana çevirip ‘müminlere bişe olmaz’ der gibi baktıktan sonra yeniden yola odaklanmıştı.

“Cenabetlerin gusülü kabul olur mu olom? Hem benim beddualarım çarpılma garantili.”

Cevap vermek yerine atomu parçalıyomuşcasına dikkatle arabayı park etme çabalarına girmişti. Tamam iyi hoş sürüyon da bi arabayı park etmek bu kadar mı zor olur ya?

Elimle alnıma sert bi şaplak geçirip inledim.

“Tamam sen park ededur ben bi kaç yıla gelirim. Hadi görüşürüz.”

Sözlerimle birlikte kafasını hızla kaldırıp vites koluna asıldı.

“Senin bana her laf sokmaya çalışıp da beceremeyişinde kenara bi lira ayırsaydım şimdi zengin olurdum. A- bi dakika ben zaten zenginim. İn hadi arabamdan Allah’ın faqiri!” diye tısladı kendi kapısını açarken. Mavı gözlerinden fışkıran uyuzlukta boğulup geberebilirdim.

“‘Faqir’ miş! Sensin lan fakir! Olom sen de beyin kıtlığı var bi kere! Zeka fakiri! “

Arabanın kapısını hışımla çarparken suratımı buruşturarak söylediklerini taklit ettim. Kapının camındaki yansımada arkamda bana alayla bakan cenabeti gördüğümde buruşturduğum yüzüm felç olmuştu.

“Kızım yeterince çirkinsin zaten ne buruşturup duruyosun yüzünü? Lan yok bakamıycam görüntü kirliliği! Belediyeye haber veriyim alsınlar seni buradan topluma hizmet etmiş olurlar.”

Bana ‘GaPaAaaKk!’ der gibi baktıktan sonra kıçını dönüp kafeye doğru ilerlemeye başladı. Çirkin? Tamam biliyodum da birden söyleyince üstüme orangutan oturmuş gibi oldum ya! İnsan alıştıra alıştıra söyler!

Dişlerimi sıkıp camdaki yansımama mal mal baktım. Birbirine tecavüz edercesine dolaşan uzun saçlarımı omzumun bi yanına attıktan sonra kırış kırış olmuş kısa okul eteğimi çekiştirdim. Yine de buruşuk el bezi modunda kendi halinde takılmayı sürdürdü ibine. Dar gömleğimden kendini belli eden göbeğimi de içime çektikten sonra yansımama yeniden odaklandım.

İnsana benzeme çabalarım başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Turşulu süt içmiş gibi yüzümü buruşturup içime çektiğim göbeğimi özgürlüğüne kavuşturdum. Benim güzel olduğum gün kıyamet alameti olarak bilinsin.

Onur’a döndüğümde kafenin kapısından girmek üzereyken bana dönüp gelmem için eliyle işaret verdi. O elin senin …

Öfkeli adımlarımı cenabete yöneltip yüzüne bakmadan kafeye dalmıştım. İçeride geniş ahşap masaların etrafında oturan zenginler, ellerinde ismini bile doğru telaffuz edemediğim içeceklerle masalara koşturan garsonlar, açık mavi renginde duvarlar, duvarlarda tuhaf tablolar ve Amipcangil vardı.

Allah’ım edebiyat dersinde kopya çekerken hocayla göz göze geliyim ama şu mallarla muhatap etme beni yarebbim! Dinimiz amin.

Zaten buruşuk olan yüzümü müthiş bir performansla daha da çok buruşturmayı başarıp ellerimi yumruk yaptım. Batsın buuğ dünyaağğ dırrıırrımmm! Bi- gerisi nasıldı lan bu şarkının? Aman neyse bonzai’yi söyleyim bari. Onu biliyorum bak. Zulala-

BÖHH!!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin