Tüyleri Yolunmuş Tavuk

565 22 3
                                    

“Defneeğğğğ!! Telefonun çalıyo kapat şunuğğ!” Gözlerimi Ceren’in uykulu böğürmeleri eşliğinde açtığımda harbiden telefonumun çaldığını fark ettim. Ceren yüz üstü yattığı yerden geri uykuya dalmaya hazırlanırken gözlerini yeniden araladı

“ Sen zil sesini ne ara değiştirdin?” lan bu kız uykulu haliynen bile Sherlock Holmes kardeşimize daş çıkarıyo.  Huzursuzca yerimden doğrulurken çantamın içine tıktığım koca telefonumu aramaya koyuldum. Telefon son bi’ kez acı içinde inler gibi çalıp sustuğunda onu çantamın derinliklerinde bulmayı başarabilmiştim. Gözlerim ekrandaki şok edici yazıya takıldığında beyin hücrelerim telaşla bana bugün erkenden kalkıp Onurgille buluşmam gerektiğini hatırlatmıştı.

  

Hızla çantamın başından doğrulurken bana bayık bakışlar atan Ceren’e döndüm.

“ Değiştirdim işte bi’ ara. Neyse sen yat uyu bugün benim bi’ yere gidip gelmem gerekiyo.”

Ceren başını yastığına gömerken boğuk sesiyle beni azarlama moduna geçmişti bile.

“ Kızım yine nereye gidiyon sen? Hergün hergün! Lan bak başına bi’ şey gelcek gebercen gitcen sonra ‘niye Ceren’in sözünden çıktığmm ühü ühüü’ diye ağlama! Hade!”

   Elbette yatakta böğüren dostumu dinlemek yerine kıçı kurtlu monkey modunda ordan oraya koşturup üstümü değiştirmekle meşguldüm. Yatağımın üstünde hoplaya zıplaya siyah dar kotumu götümden geçirmeye çalışırken 2 kilo 750 gram vererek günün rekorunu kırıp giysilerimden oluşmuş küçük tepecikten -tamam dürüst olalım koca Ağrı Dağı’ndan- siyah bol atletimi kaptım.

   Elimle atletimi dar pantalonun içine sokmaya çalışırken ne kadar tuhaf ve sapık gözüktüğümü umursamayıp baş ucumdaki deri bilekliklerime yöneldim. Onlar olmadan kendimi eksik hissediyodum. Her ne kadar bilekliğin üstündeki zımbaların arasına saçlarım takılıp her gün en az bi tutam saç kaybetsem de onlar benim bebeklerimdi.

    Ceren’in yatağından gelen tuhaf horlama seslerinden çoktan zıbardığını anlayıp telefonumu gönül rahatlığıyla ortaya çıkardım. Bi’ elimle beni bıkmadan usanmadan arayan Aslı ablayı ararken diğer elimle siyah converselerimi ayağıma geçirmeye başlamıştım.

“ Alo tatlım iyi misin? Açmayınca başına bi’ şey geldi sandım çok korktum!” He Aslı abla organ mafyası kaçırdı dalağımı kesiyolar şu anda.

“ Yo iyiyim ben. Uyuya kalmışım sadece şimdi hazırlandım. Siz beni yurttan alacaksınız di mi?”  Aslı ablanın heycanlı sesi kulaklarıma doldu.

“ Evet şekerim yoldayız şu anda sen bekle bizi.” Bizi? Kendisini ve iç sesini ‘biz’ diye adlandırıyo heralım. Bunu fazla umursamadan konuşmayı sonlandırıp aynaya kısa bi’ bakış attım.

    Saçlarım her sabah olduğu gibi yine birbiriyle sarmaş dolaş olmayı başarmıştı. Baş ucumdaki tarağı saçlarıma daldırıp kendi kendime işkence yaparken saate baktığımda artık çıkmam gerektiğini anladım.

    Odamdan çıkmadan önce deri sırt çantamı kapıp Ceren’e “ kuğulgörl kaçar” diyerek kapıyı açtım. Ceren homurdanıp kıçını bana dönerken yurdun dış kapısına hızlı adımlara yürümeye başlamıştım bile. Güvenlikçimiz Saffet dayı bana tip tip baktıktan sonra birden nirvanaya ulaşmış gibi aydınlandı ve çıkmam için demir kapıyı araladı. Müdürle konuştuğunu yeni hatırlamış yavrucak.

   Dışarı çıktığımda ilk dikkatimi çeken şey güneşin parlaklığı ve kuşların cırlamaları oldu demek isterdim ama diyemiyorum. Çünkü ilk dikkatimi çeken şey hemen dibimde duran araba ve açık olan camdan bana yamuk gülümsemesiyle bakan Onur oldu. İçimden hee karı iç sesinden değil Onur’dan bahsediyomuş lan diye durumu kavrarken kendimi arabanın içine attım.

BÖHH!!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin