16.Bölüm

5.2K 706 38
                                    


Sehun'nun dudaklarını tekrar dudaklarımla birleştirdiğinde oda karşılık vermeye başlamıştı. Onu hissetmek inanılmazdı, dudakları şeker gibiydi ve daha çok öpme istediği uyandırıyordu. Hala inanamıyordum. Onun benim olduğuna inanamıyordum. Daha önce hiç böyle istememiştim. Hiç kimseyi bu kadar zaman beklememiştim.

"T-Tao?" dedi titrek bir sesle öpücüğü bölerek.

"Efendim sevgilim." Ona nasıl hitap edeceğime karar vermiştim.

"Üşüyorum eve gidelim mi?" Sehun'u kollarımın arasına aldım ve sıkıca sarıldım. Onu ısıtmak, bütün sıcaklığımı ona vermek istiyordum. Ona o kadar âşıktım ki bu aşk bana her şeyi unutturuyordu. Bulunduğum mevkii' mi bile.

"Hadi saraya dönelim bebeğim seni ısıtacağım." Elini sıkıca tuttum ve yola çıkıp bir taksi çevirdim. İkimizde arkaya oturduk. Kedi gibi mırıltılar çıkararak bana sokulmuştu. Gerçekten üşüdüğünü hissediyordum, kendime lanet okudum neden onu sıcak tutacak bir şeyler almamıştım ki yanıma. Hava oldukça güzeldi aslında ama Sehun o kadar narin ve hassas bir bünyeye sahipti ki hasta olmasından çok korkuyordum. Taksi sarayın girişe geldiğinde görevliler taksiyi durdurup geçmemize izin vermemişti. Camdan kafamı çıkardım ve kapıyı derhal açmalarını söyledim. Kapılar açılıp saraya girdiğimizde Sehun'a döndüm. Uyumuştu tanrım nasıl her yerde uyuyabilirdi. Zarif bedenini kollarımın arasına aldım ve odama girip ona hissettirmeden yatağıma yatırdım. Bedeni yatakla buluşunca önce gerindi sonra kedi yumağı haline dönüşüp bacaklarını karnına çekti ve kaldığı yerden uyumaya devam etti.

"Bebeğim üzerini değiştireceğim." dedim kendinden geçmiş olan sevgilime. Sehun uykusunda anlam veremediğim birkaç kelime söyleyip uyumaya devam etti. Sanırım bu gece de uykusunda konuşacaktı.

"T-Tao?" dedi fısıltıyla. Kafamı eğip kulağımı dudaklarına yaklaştırdım. "Tao, benimle uyu." O kadar tatlıydı ki zaten ona hayır diyecek gücü kendimde bulamıyordum. Üzerimi çıkarıp hemen yanına, yüzünü görebilecek şekilde uzandım.

"Benimsin. Bana aitsin." dedim fısıltıyla ve kollarımın arasına alıp sıkıca sarıldım. Artık hayat benim için daha yaşanılır bir yerdi. Eşimi bulmuştum diğer yarımı bulmuştum.

Sabah gözlerimi Sehun'nun telefonunun alarmı ile açmıştım. Okula gidecekti ama Sehun hiçbir uyanma belirtisi göstermiyordu. Belime doladığı ellerini göğsüme koydu ve anlamsız birkaç kelime daha söyledi -pembe- öpmeye doyamadığım dudaklarından.

"Sehun?" kıpırdamadı bile. "Sehun bebeğim?" sonra kollarımda kıpırdandı ve tek gözünü açıp tekrar kapattı. "Sevgilim?" dedim son kez. Sehun gülümsedi ve kafasını boynuma gömüp kokumu içine çekti. Tanrım işte şu an ölebilirdim. "Bebeğim geç kalacaksın?" Sehun sanki mümkünmüş gibi bana daha da sokulmuştu. Bu her ne kadar hoşuma gitmiş olsa da biraz daha bu şekilde kalırsak hoş şeyler olmayacaktı.

"Tao?" Göğsüme gömdüğü kafasını kaldırmadan, boğuk bir şekilde de olsa adımı seslenmişti ve ben o an erimekle yok olmak arasında gidip gelmiştim. "Tao, okul müdürünü arayıp okulları tatil etme fikrin hala geçerli mi?" dedi kafasını göğsümden kaldırıp muzipçe gülerek.

"Uslu bir çocuk olup okuluna gitmelisin sevgilim."

"Lütfeeenn..seninle kalmak istiyorum." Bana daha da sıkı sarılınca ona hayır diyemeyeceğimi anladım.

"O zaman bütün gün bana aitsin." Sarı saçlarını alnından arkaya itip beyaz cildine dudaklarımı bastırdım ve uzun bir süre beyaz teninin esiri oldum.

"Ben hep sana aitim." dedi kıkırdayarak. Sonra tekrar sarılıp başını göğsüme gömdü. O eşsiz kokusunu içime çekip bende ona sıkıca sarıldım. Bana aitti sadece bana.

The Last PrinceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin