-G E R Ç E K L E R-

43.6K 1.8K 141
                                    

36.Bölüm

Keyifli okumalar :)

Kalbimin gümbürtüsü dengemi sağlamamı güçleştiriyor ve mide bulantımı nüksettiriyordu. Aral'ın aldığı kötü haberden sonra yüreğim ağzıma geliyordu. Apar topar arabaya koştuğumuzda gözlerim Aral'ı süzüyordu. O an aklıma gelen tüm soruları sorarak kendimi rahatlatmaya ve bilgi almaya çalışıyordum.

"Ne olmuş ki, bak kötü bir şeyi yok değil mi?"dediğimde gözlerim yolu çift görmeye başlamıştı. Stres ve korku beni ne hale getiriyordu. "Aral artık bir şey söyle korkuyorum. Azad babaya ne olmuş."dediğimde Aral'ın gözleri adeta bir baykuşu andırıyordu. Nefes nefese bana baktığında öfkeyle bağırdı.

"Bilmiyorum Dilan! bilmiyorum."kendinden geçmiş gibiydi. neden böyle davrandığını bildiğim için dolan gözlerimi ondan sakladım. Haklıydı, korkuyordu ve ben onun bu durumda olduğunu bile bile konuşturuyor ve sorular soruyordum.

Çok geçmeden yollardaki arabalar sıklaşmaya başlayınca şehir merkezine girdiğimizi anlamıştım. Daha sonra hastanenin önüne vardı. Arabadan apar topar indiğimizde sıcacık havanın etrafımızı sardığı hastaneye giriş yaptık. Aral, "Azad Şahoğlu, buraya getirilmiş."dediğinde o kadar korktuğunu belli ediyordu ki, benim adamım. İlk kez bu kadar korkuyordu. İmkansız geliyordu. O öyle sine güçlüydü ki, onun bir konu hakkında tedirgin olması bile beni ürkütüyordu.

"Evet, nefes darlığı nedeniyle gelen hastamız şuanda müşahede odasında oksijen veriliyor. 3. kattan ilk sağa döndüğünüzde karşınıza çıkacaktır."dedi. Aral cümle tamamlanmadan ani bir hareketle asansöre ilerleyince kadına teşekkür edip Aral'ın peşinden ilerledim.

Asansöre bindiğimizde koluna girdim. Gözleri koluna kaydığında okşayıp omzunu öptüm. "Bir şey olmayacak, rahatla."dediğimde gözlerime inanmak ister gibi bakıyordu. Başımın üzerini öptüğünde gözlerimi kısa bir anlığına huzura kapadım. asansörün uyarı sesi çınladığında indik ve kalabalığa doğru ilerledik. Sultan hanım ve Zozan hala ağlıyorlardı. Rezan ağabey, Baran ve Robin ise ayakta bekliyorlardı. kadınlar burada değildi. Muhtemelen evde kalmaları istenmişti.

"Neler olmuş Rezan! Niye nefesi daralmış? başka bir şey oldu mu?"Aral'ın bariton sesi herkesin ayaklanmasını sağlamıştı. "Birden öksürük krizine girmiş, biz yemek yiyorduk. Kendini yorgun hissettiği için yemeğe inmemişti. Hatice abla sayesinde yetiştirdik. Aral saçlarını parmakları arasından geçirdi. O kadar sıkıntılıydı ki sıkıntısını çekip almak için elimden gelen her şeyi yapardım.

"Durumu nasıl peki?"dediğimde Aral benim sorumla Rezan ağabeye döndü. Rezan ağabey rahatlatmak ister gibi konuşuyordu. "Bir sıkıntısı yok, üzüntüden nefesi daralmış, odasında fotoğraflar vardı. Zelal'e toplattı. Göstermedi hiç bir şey."dediği an gözlerimden yaşlarım patır patır akmaya başladı. Annem...

Aral sıkıntıyla nefes verdi. Durumu hiç garipsememişti. Biliyor muydu? Düşünceler zihnimi kemirmeyi sürdürürken ayakta duramayacağımı anladım. Bu aralar vücudumun yorgunluğu hat safaydı.

"Ben oturabilir miyim?"derken kekelememek için kendimi zor tutuyordum. Gözümdeki yaşı hızla silerken etrafı yine çift görmeye başladım. Aral'ın gözleri bana dikkatli bakmaya başladığında nefes nefese kalmıştım. "Dilan? iyi misin bacım?"diyen Rezan ağabey bana tedirgince bakıyordu.

Mide bulantısı yeniden baş gösterirken mide asidimin boğazıma gelmesini hissetmek beni alt üst etti. Başımı tuttum ve Aral'a tutundum. "Dilan?"dedi bağırarak. Yere düşmeden tuttuğunda Zozan halanın yanına oturttu.

Önümde çömelip, dizlerimi tuttuğunda kaşlarını çatarak bana baktı. "Hazır hastanedeyken bir görün istersen? Bu baş dönmeleri çok sık olmaya başladı Dilan."derken birde benimle uğraştığı için kendime kızıyordum. Onu rahatlatmak için elini okşadım. "Merak etme beni, strese girdiğimde böyle oluyor. Azad babanın durumu beni üzdü."dediğimde kafasını salladı. Doktor geldiğinde Hep birlikte ayağa kalktık.

DİLANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin