"Gergin görünüyorsun."
Neon ışıklar olmasa karanlık bir çukur olarak adlandırılabilecek bir yerdeydik. Tamamen karanlığın olduğu bu yerde masaların altına yerleştirilmiş olan neon renklerinde fosforlu ışıklar etrafa tüyler ürpertici ama güzel bir hava veriyordu. Shadows adındaki mekanın sahibi Min Yoongi çok yakın bir arkadaşımdı. Seçkin üyelerden biri olarak girebilmemi sağlıyordu bu da. Torpilli şeyleri sevdiğimi biliyorsun.
"Hiç de bile, sadece fizikçiden nefret ediyorum. Bana yine düşük vermiş." İç çekerek arkama yaslanmış ve gözlerimi etrafta gezdirmiştim. Üzerimde herkesin ve senin bildiğin okul kıyafetlerinin tam zıttı kıyafetler vardı. Siyah, deri ve zincirlerin harmanlanması ile oluşmuş kıyafetlerim tam olarak buraya ve bana uyuyordu. Siyah deriden bir pantolon giymiştim ve kemerimden kalın bir zincir sarkıyordu. Üzerimdeki hoodienin bolca demir halkası vardı.
"Çalışmıyorsun, çalışsan böyle olmaz."
Dilimi dudağımın kenarında duran sahte piercinge değdirmiştim. Ellerim ceplerimdeydi. Fizik ve çalışmak başlığını aynı anda kullanmasıyla ifadesiz gözlerle karşımdaki sarı saçlı çocuğa bakmıştım. "Ne kadar çalışsam da olmayacağını biliyorsun, Taehyung."
Çocukluğumdan beri cidden arkadaşım olan Taehyung eliyle boynunu saran kalın kemer şekilli kolyeyi düzeltmişti. Hafif uzun olan sarı saçları ensesinden dökülürken, perçemleri alnını kapatıyordu. Tatlı çocuktu, ondan nefret etmiyordum sanırım.
"Hey hey başlıyor işte." Kim Namjoon Daegulu olmamasına rağmen başarısıyla burada kalıcı bir yer edinmiş biriydi. Elinde içkisi ve hiçbir zaman çıkarmadığı üzerinde RM yazılı oldukça büyük kolyesi ile yanımıza gelmişti.
"Sana da selam Rap Monster." Taehyung iğneleyici konuşmuştu ama aklım buna takılamayacak kadar seninle doluydu. Fizik dersin nasıl bu kadar iyi olabilirdi?
Yanıma birinin yasladığını hissettiğim sırada senin fizik notlarından nefret ettiğimi tekrar ediyordum. Gözlerim anında onun gözlerine sabitlenmişti. Dudaklarımın iki kenarı hafifçe kıpırdandığında yüzümü ifadesiz bir halde tutmaya çalışmıştım. Ben gülmezdim, gülüşler benim düşmanımdı.
Üzerinde siyah dar yırtık pantolon ve yakası açık siyah kaliteli ipekten bir gömlek vardı. Gömleğinin uçları pantolonunun içindeydi. Hayalet kadar beyaz boynu ve gerdanı karanlık ortama rağmen parlıyordu. Siyah saçları alnını kapatıyordu ve aynı renkteki gözleri etraftaki loş kırmızı ışıklarla parlıyordu. "Agust D."
Benim aksime dudakları kıvrılarak bana bakmıştı. Senin masum ama nefret edilesi gülümsemenle karşılaştırıldığında oldukça tehlikeli bir gülümsemeydi onun yüzünde oluşmuş olan. "Nightmare D, nasıl gidiyor?"
"Fizikten hallice."
"Uzun zamandır ortalıkta yoktun." Abim gibi olan Min Yoongi bu mekanın en iyi rapperıydı ve sanırsam ikimiz de şehrimize düşkün olduğumuzdan sahne isimlerimizde şehrimizin harfi vardı. Daegulu olmak varken Gwangjulu olmak... çok şanssızdın, sırıtık çocuk.
Yakınlardaki sahneden gelen seslerle gözlerim oraya dönerken bir anda kafamdan aşağı dondurucu suların döküldüğünü hissetmiştim.
Sahnedeydin. Her zaman gördüğüm cici çocuk tipinin aksine üzerinde yırtık bir pantolon ve siyah geniş bir hoodie vardı. Turuncu saçların dağınıktı, parmaklarında demir yüzükler takılıydı ve siyah bir bandana takmıştın. Farklı... görünüyordun.
Beni fark etmene rağmen bozuntuya vermeden rapine devam etmiştin. Gözümü kırpmadan sana bakarken dilin dudaklarının üzerinde gezinmişti. Kışkırtıcıydın.
"O kim?"
Yoongi bakışlarını sahneye çevirince yüzünde sinsi bir gülümseme oluşmuştu. "J-Hope."
"J-Hope..."
Bu farklı halinden nefret etmiyorum sanırım. Ama hâlâ gülümsemen çok sinir bozucu. Gülümsemenden nefret etmeye devam ediyorum.