"Seol en sevdiğin mevsim nedir?"
Göz devirmiştim. "Adımı istediğin gibi kısaltamazsın."
Homurdanmıştın. "Konumuz bu değil, hadi sorumu cevapla."
"Hiçbiri."
"Ne?" Şaşırmış görünüyordun.
"Mevsimlerden nefret ederim."
"Neden?"
"Yazın sıcak yüzünden uyuyamıyorum. Sonbaharda sürekli yağmur yağıyor ve ıslanıyorum, ıslak saçla uyumaktan nefret ederim. İlkbaharda çiçekler yüzünden alerji oluyorum ve hapşurmaktan doğru düzgün uyuyamıyorum. Kışın ise hava çok soğuk olduğundan sürekli grip oluyorum ve burnumu çekerek pek de verimli bir uyku geçiremiyorum."
Gözlerin bayık bir şekilde bana bakmıştın. "Whoa, sen cidden nefret etmeye programlanmış ve temel ögesi uyku olan bir şeysin."
Paket halinde tanecikleriyle satılan nar paketine minik plastik kaşığı daldırmış ve dolu bir şekilde ağzıma götürmüştüm. Dişlerimin arasında ezilen narların suyu dişlerimin arasından dudaklarıma ulaştığında dudaklarımın üzerinde yavaşça dilimi gezdirmiştim. Kahverengiden siyaha dönmüş gözlerin üzerimdeydi.
"Biliyor musun şu an yapacağım şey için ne kadar dayak yiyeceğim umrumda değil."
Kaşlarımı çatmıştım. "Ne demeye ça-"
Yine sözümü keserek dudaklarını dudaklarıma bastırmıştın. Anın şokuyla kaskatı kesilirken dudakların alt dudağımı emmeye başlamışlardı. Gözlerim kapanmış, sadece bekliyordum. Canlı canlı yanıyordum.
En sonunda geri çekilecekken ellerim ensene gitmiş ve seni durdurmuştu. Dudaklarımı hafifçe kıpırdatmış ve geri çekilmiştim. Yüzümde sebepsiz bir gülümseme vardı ama buna kanmamalıydın.
Ellerimle saçlarını kavrayıp kafanı duvara vurduğumda acıyla inlemiştin.
"Şikayet etmeyi aklından bile geçirme, Jung."
Midemde oluşan tırtıllardan nefret ettim.