Sınıftan çıktığımda duvara yaslı seni görmüştüm. Yanında yeşil saçlarını bol bir at kuyruğu yaptığı Hyun Joo vardı. Beraber konuşuyordunuz ve Hyun Joo sana gülerek bakıyordu. Sense güneşe benzettiğim gülümsemenle gülüyordun. Sırtın bana dönüktü, beni görmemiştin.
Karşındaki Hyun Joo 'nun gözleri bana değdiğinde sinsi bir ifadeye bürünmüş ve gözümün içine bakarak sana iyice yaklaşmıştı.
"Seolhyun."
Sun Tae yüzündeki gülümsemesiyle bana doğru geliyordu. Üzerinde basketbol şortu vardı. Yeni boyattığı siyah saçları terden ıslanmıştı ve alnına dökülüyordu. Basketbol antrenmanından dönmüş olmalıydı.
Sun Tae 'nin bana seslenmesiyle gözlerin önce ona sonra da bana dönmüştü. Gözlerime sorgular bir şekilde bakıyordun. Bana ona gülümsediğin gibi gülümsememiştin.
"Sun Tae?"
Yanıma yaklaşıp diş etlerini gösterecek şekilde gülümsemişti. Daegulu 'ydu, Daegulu olanlar güzel gülümserdi.
"Benimle kahve içmeye gelir misin?"
"Neden olmasın?" Gözlerim arada sana değiyordu.
"Nereye böyle?"
Yanımıza gelmiştin. Gözlerinden öfke çıkarken dişlerini sıkarak gülümsüyordun.
"Kahve içmeye."
"Konuşalım mı Seolhyun?"
"Ne konuşacağız?"
"Sen gel de, ben konuşacağımız şeyi söylerim."
"İşin yok muydu senin?" Gözlerimle Hyun Joo 'yu göstermiştim.
"Hayır, yok. Gerisi önemsiz."
"Sun Tae kahveyi içmiyoruz."
"Ned-"
"İçmiyoruz dedim. Ve sende benimle geliyorsun."
Kolundan tutarak seni boş sınıfa sokmuştum ve yakanı kavrayarak yüzünü yüzüme yaklaştırmıştın. Gözlerin anında kararırken yutkunmuştun.
"Seol... n-ne yapıyorsun?"
"Bunu."
Midene yumruğumu geçirdiğimde acıyla öne doğru eğilmiştin.
"Hak ettin sen bunu, Hoseok. Sana Hyun Joo 'dan hoşlanmadığımı söylemiştim."
"Sikeyim, sen... kıskandın mı?"
"Boş yapıyorsun."
Hyun Joo 'dan altını fosforlu kalemle çizerek nefret ediyorum.