13. Bölüm

718 68 196
                                    

Medya= Rosie

Önce cıvıltılar yayıldı kulaklarıma, sonraysa rüzgârı hissettim vücudumda. Güneş ışıkları göz kapaklarımı delercesine vuruyordu göz kapaklarıma. Bunu önlemek için sağa çevirdim başımı. Ama bu sefer de yanaklarıma vurmaya başladı güneş ışınları. Anlaşılan güneş, daha fazla uyumama izin vermeyecekti.

Çaresizce kırpıştırdım gözlerimi. Kocaman esneyerek kollarımı iyice gerdim. Ellerimin avuçlarını gözlerime bastırdım, sonraysa gözlerimi ovaladım.

Uykum açılmıştı az da olsa. Ama yerimden doğrulmaya tenezzül etmedim, yalnızca gözlerimi açtım.

Bir süre boyunca gökyüzünü seyrettim. Her şey normalmiş gibi geldi başta. Ama içimde kötü bir his vardı; ne olduğunu ise anlayamıyor, hatırlayamıyordum.

Gözlerimi gökyüzünün en koyu bölümüne kenetlediğim anda, o kötü hissin kaynağı çarptı zihnime. Gerginlik... Yorucu gün... Rosie'yi bütün gücümle arayıp kavuşacağım ve Jack'in intikamını alacağım gün...

Gergin olmama rağmen, aynı zamanda mutluydum nedense. Bunun nedenini biliyordum aslında. Nedeni, bugün amaçlarımı gerçekleştireceğim gün olmasıydı. Ya da en azından amaçlarımı gerçekleştirmeye çalışacağım gün...

Kaç saat uyumuştum acaba? Aklımı kurcalayan sorulardan biri de buydu. Çünkü hâlâ çok uykum vardı ve gözlerimi zar zor açık tutuyordum.

Sevindiğim şeylerden biri ise, ağaçtan düşmediğimdi. Çünkü düşseydim, neler olacağını tahmin bile edemezdim. Ama herhâlde Jack beni bulur, doya doya öldürürdü.

Bu düşünceyle kafamı iki yana salladım. Sonuçta düşmemiştim, bu yüzden, düşseydim neler olacağı hakkında fikir yürütmemin anlamı yoktu.

Bakışlarımı gökyüzünün en koyu bölümünden çekip, yukarımdaki ağaç dallarına yönelttim. Üzerinde bulunduğum ağaç çok yüksek olmalıydı, yukarıda kaç tane dal daha olduğunu sayamıyordum bile.

Etrafımı incelemekten sıkılıp uzunca bir nefes aldım içime. Artık kalkıp bu yorucu güne hazırlanmam gerektiğini biliyor ama kalkmak istemiyordum.

Nihâyet dalda doğrulmayı başardığımda, aradan yarım saat kadar geçmiş olmalıydı. Ve hâlâ, gücüm hiç yokmuş gibi hissediyordum.

Karnım guruldadığında üzüntüyle karnıma baktım. Açtım hem de çok açtım. Ama yiyebileceğim hiçbir şey yoktu yanımda. Üzerinde meyve bulunduran birkaç ağaç görmüştüm ama o meyveleri yemeyi göze alamazdım. Zehirli olma ihtimalleri yüksekti.

Karnım bir kez daha guruldadığında bıkkınlıkla, dirseğimi karnıma bastırdım. Şimdilik yapabileceğim bir şey yoktu, açlığa dayanmak zorundaydım. Meyveleri veya ağaç yapraklarını yemek, son çarem olacaktı.

Dalda daha fazla oyalanmamın mânâsı yoktu. Bir an önce, planladıklarımı yapmaya başlamalıydım. Çok geç olmadan zaman...

Kalbimi korkudan hoplatan şeylerden biri ise, Jack'in Rosie'nin peşinde olabileceğiydi. Ben Jack'ten kaçmayı başarabilirdim ama eğer Jack Rosie'yi bulursa, Rosie'nin Jack'ten kurtulma şansı yok denecek kadar az olurdu. Jack çok büyüktü, Rosie ise çok küçük...

Hızlı davranmamı gerektiren nedenlerden biri de buydu işte. Jack'in, Rosie'nin peşine takılmasını engellemeliydim. Jack'i bularak ondan intikamımı almalı, sonraysa Rosie'yi arayarak can dostuma kavuşmalıydım.

Dallardan hızla inerek yere ulaştım. Üzerimi hızlıca silkeledim. Okulda öğretilen esneme hareketlerinden hatırladığım kadarını yaptım. Bu, gerçekten de daha iyi hissettirmiş ve güç kazandırmıştı bana.

76. Açlık OyunlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin