14. Bölüm (FİNAL)

925 71 360
                                    

Çok, çok uzun bir bölüm oldu. Normal bölümlerin yaklaşık 2 katı kadar... Bu kadar uzun bir bölüm olmasının nedeni ise, bazı soruları cevapsız bırakmayı istememiş ve bütün hissettiğim duyguları size de hissettirebilmeyi istemiş olmam. Bu yüzden sizden isteğim, bu bölümü bütün dikkatinizle okuyup karakterlerin bütün hissettiği duyguları, sizin de sonuna kadar hissetmeniz. Bir de, bu bölümü okumadan önce 13. bölüme hızlıca bir göz atmanızı tavsiye ederim, en azından 13. bölümün sonlarına. Böylelikle, bu bölümdeki olayları anlamanız ve duyguları hissetmeniz çok daha kolay olur. Umarım beğenirsiniz, iyi okumalar dilerim ❤

Jack de en az benim kadar şaşırmıştı. Ne kaçmaya yelteniyor ne de söyleniyordu, şoktaydı.

Daha ne kadar şok olabilirim ki, diye düşünürken, üçüncü bir şok dalgası yaşadım; Jack'in yere savrulmasıyla. Bütün bedenim âdeta titriyor, zihnim olanları sindirmeye çalışıyordu.

Korkuyla Jack'e baktım. Boynundaki bıçakla, iğrenç bir görüntüsü vardı. Boynundan kanlar hızla akıyor, gözleri boşluğa bakıyordu. Ölmüştü.

Üzülsem mi, sevinsem mi bilemiyordum. Az önce olanlar da neydi öyle? Bu kadar kısa bir sürede, nasıl bu kadar çok olay gerçekleşebilmişti? Saniyeler başarabilmiş miydi bu olanları içine sığdırmayı, dakikalar kıskanmamış mıydı onları?

Beynim durmuş gibiydi. Az önce yaşadıklarım kafamda birbirine girmişti. Başımı iki yana salladım. Karmaşıklığı sevmezdim. Az önce yaşadıklarımı zihnimde tekrar yaşayacak, her şeyi açıklığa kavuşturacaktım. Her ne kadar acı verecek olsa da...

Bakışlarımı Jack'ten çekmeden, olanları düşünmeye başladım.

Ben Cornucopia'ya koşarken, Jack beni yakalamıştı.

Ona kafa tutmuştum.

Sonra beni öldürmeye hazırlanmıştı.

Bıçağını yanağıma yöneltmişti.

"Dur!" diye bağırarak, Rosie'nin onu bulup öldürebileceğini ileri sürmüştüm.

Rosie'nin bedeninin çok kötü hâlde olduğunu ve onu bulmaya, hele ki öldürmeye gücünün asla yetmeyeceğini söylemişti.

Sonra tanıdık bir ses duymuştum: "Öyle mi dersin?"

Ama bir dakika. Bu tanıdık ses? Tanıdık? Rosie?

Her şey kafama dank ettiğinde bakışlarımı Jack'ten çekip hızla Rosie'ye doğru koştum. "Biliyordum..." diye fısıldadım ona sarılırken. "Bir gün yine kavuşacağımızı biliyordum..."

Çok mutluydum, hem de çok... Tarif edilemez derecede mutluydum, Rosie'yle yine kavuşabildiğimiz için birbirimize... Ancak bir eksiklik vardı. Başta bu eksikliğin ne olduğunu anlamadım ama birkaç saniye sonra eksikliğin ne olduğunu buldum.

Rosie bana sarılmıyordu. Elini sarılmak için uzatıp belime değdiriyor ama sonra geri çekiyordu. İçimde bir şeylerin parçalandığını hissettim o an, kalbim gibi...

Rosie'ye, neden bana sarılmakta tereddüt ettiğini sormak için geri çekildiğimde, vücudunun hâlini görmemle bütün kırgınlığım uçup gitti ve ona olan kırgınlığımın yerini kocaman bir üzüntü kapladı yalnızca.

"Ne oldu sana Ros?" diye çığlık attım gözyaşlarım süzülürken. "Bunları sana Jack mi yaptı gerçekten?"

Yanakları tamamen kana bulanmıştı, derisi neredeyse görünmüyordu. Dudakları şişmiş, gözaltları morarmıştı. Kollarında kesikler vardı ve kesiklerden kan akmaya hâlâ devam ediyordu.

76. Açlık OyunlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin