EFsane_3_TU&FO

983 18 0
                                    

Her şey geride kalmıştı artık. İki mutlu aşığın hayatlarında güneş hiç batmayacaktı. Çünkü imzalar atılmıştı. Sarrafoğlu çekirdek ailesiydiler. Emir Sarrafoğlu ile Feriha Sarrafoğlu… Nikâhtan sonra törenin olduğu Esma Sultan Yalısı’nda (Aşk-ı Memnu’da Nihal ile Behlül’ün neredeyse evlenecekleri mekân  ) kokteyl düzenlendi. Herkes çok eğleniyordu. Gelinle damat bir yandan dans edip eğlenirken bir yandan davetlilerle görüşüp tebrikleri kabul ediyordu. Dans müziği durunca Emir, Feriha’yı salonun ortasına getirdi. Herkesin duyabileceği şekilde konuştu:

E: Sanırım doğuştan şanslı olduğumu kabul etmem gerekiyor. Şu anda karşımda duran ve nihayet eşim olan bu güzel kadın, bana her baktığında nefes almam için yeniden sebep sunan bu eşsiz kadın benim bu hayattaki en büyük şansımdır; bana verilmiş en güzel hediyedir.

Feriha’nın elini tuttu. Boğaz’ın derinliklerine gömülmüş olan su damlası yüzüğün bu kez mavi elmastan yapılmış olan bir eşini sevgili karısının parmağına taktı. Feriha’nın gözleri dolmuştu. Emir bir kez daha yüzünü tuttu ve alnından öptü onun.

E: Ağlama sevgilim, artık hiç ağlama…

Sosyetenin haftalarca hakkında konuşacağı muhteşem düğün sona ermişti. Ünal, Emir ile yaşadığı evi çiçeği burnunda çifte bırakmıştı; kendi bir süre otelde açtığı ve artık Sanem’le ortak olmadığı, tamamen sahibi olduğu Hills’i kontrol etmek için otelde kalacaktı. Gelinle damat eve geldiler. Evin kapısının önünde Emir kapıyı açtıktan sonra, Feriha’yı kucağına aldı. O büyülü gözlere bakıyordu yavaş yavaş merdivenlerden yukarı çıkarken. Emir’in odasına girdiler, Emir ayağıyla kapıyı kapattı. Bembeyaz yatak örtüsünün üzerinde gül yapraklarından bir kalp vardı yeni evli çift için. Odanın ortasında bıraktı Feriha’yı. Artık geçen her saniye aşkları, kapalı dört duvarın arasında büyüyüp kocaman oluyor, hissedilebilir ve somut bir hal alıyordu adeta. Emir uzanıp Feriha’nın duvağını çıkarırken, Feriha da Emir’in papyonunu çıkardı. Alınlarını birleştirdiler yine. Bu halde gözleri birbirinden başkasını görmüyordu.

E: Alın yazımsın, kaderimsin, aşkımsın… Artık tamamen benimsin…

Feriha’yı yatağa götürdü, oturttu. Zarif topuzundaki tokaları birer birer çıkarmaya başladı. Saçının tek bir telini bile koparmamaya çok dikkat ediyordu. Feriha’nın saçları omuzlarına döküldükçe Emir sabırsızlanmaya başlıyordu. Düşen her bir saç buklesi, buram buram tutku yayıyordu Feriha’dan Emir’e doğru. En sonunda tüm saçı açılmıştı Feriha’nın. Emir uzanıp Feriha’yı boynundan öptü. Gelinliğin önce sağ, sonra sol omzunu indirdi yavaşça. Feriha da, kollarını Emir’in ceketinden içeri götürdü. Sırtına doğru sarılarak sevdiğinin geniş omuzlarını keşfe çıktı. Hiç acele etmeden, sanki ayarlanmış robot misali birbirlerine ufak yollar açıyorlardı, vuslata giden çizgiyi çekiyorlardı beraber. Siyah ceket, Emir’in omuzlarından kurtuldu ve düşmek için beyaz yatağı değil yeri seçti kendine. Bu beyaz aşkın doruğa ulaşacağı beyaz yatağın üzerine en ufak bir siyahlığı layık görmedi kader. Sıra Emir’in gömleğine gelmişti. Feriha düğmeleri açıyordu teker teker. Emir daha fazla dayanamayarak karısının dudaklarına yapıştı. Bu sıcaklığın rüzgârıyla gömlek de yere savruldu. Belki de her şey yerini bilmeliydi; o yatak sadece onlara aitti. Artık iki beden en saf halleriyle, tenlerinin birbirine uyumlu hareketleriyle yatağın üzerine süzülüyorlardı. Birbirlerinin tadını çıkartıyorlardı. Yıkılan, yıpranan bedenleri ve yürekleri; bir arada yeniden ipeksi dokuya kavuşmayı kutluyorlardı. Ne kadar beklemiş, ne kadar acı çekmişlerdi… Ama artık her şey onlar içindi. Artık tamamen birbirlerine aitlerdi.

EFsane_TU&FOHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin