EFsane_8_TU&FO

561 11 0
                                    

O lanet suret hayatlarına yeniden girmeden birkaç dakika öncesi…

Feriha denize dalmış oturuyordu öylece bankta, dalgalanan sular misali o da kendi içinde gelgitler yaşıyordu. Yüreği beyniyle kavga ediyordu adeta – kısa süre önce Emir’den duyduğu o sözden beri… “Tıpkı yıllar önce aylarca beni kandıran kadına sonradan hayatımı emanet ettiğim gibi…” Gözlerini denizden ayırdı. Düğünlerinde Emir’in parmağına taktığı mavi elmas su damlası yüzüğe ve onun üzerinde duran, Ege’ye hamileyken Emir’in doğum gününde hediye ettiği sıra taşlı yüzüğe baktı. Yüzüklerine öyle bakınca, beyni yapmıştı hamlesini. “Yanlış mı yaptım? Geçmişin aramızda duvar olacağını bile bile aşkı seçmekle yanlış mı yaptım yoksa?” Bir an sonra Emir’in ona bakışı, dokunuşu, öpüşü aklına düştü. Yüreği gecikmeden verdi cevabını: “Yanlış değil… En doğruyu yaptım! Evlenirken birbirimize söz vermedik mi biz! Pişmanlık yoktu hani… Ne olursa olsun… Mutlulukla dolu onca yıla, canından kopan üç evladına, tartıştıklarında bile beni ısıtan o aşka saygın bu kadar mı Feriha?” Haklı savaşını kazandı yüreği. Bir defa bile aklının kıyısından geçmemişti pişmanlık kelimesi. Ne o kocasını, ne de Emir onu sevmekten bir an bile vazgeçmemişti. Haksızlık ettiğini anladı. Yüreği bir kez daha seslendi ona: “Her ne olursa olsun, hiçbir şeyin bir kez daha aklına ‘pişmanlık’ kelimesini getirmesine izin verme Feriha…” Bütün “acaba”lar eriyip gitti aşkının kudreti karşısında. Orada oturduğu yarım saatte bile özlemişti Emir’in sıcaklığını. Artık eve dönmeliydi – zaten keşke hiç çıkmasaydı… Emir ona o sözü söylediğinde gözlerinden akan yaşları, başını kocasının göğsüne yaslayarak akıtsaydı… 

Feriha’nın bir daha asla “acaba” ya da “keşke” dememeye karar verdiği o simsiyah geceye kimler şahit olacaktı? Ay ve yıldızların ışıklarının vurduğu deli dalgaların kıyısında, gecenin kopkoyu karanlığında kim saklıydı? Banktan kalkmaya niyetlendiği anda o karanlığın arasında ona doğru yaklaşan bir gölge dikkatini dağıttı. Yüreğinin kazandığı savaşı hissedip gelmiş miydi Emir yanı başına? 

Feriha o gölgeye doğru başını çevirdiğinde duraksadı. Emir değildi… Tanıyamadı. Kim bu diye düşünüyordu. Karşısındakinin ağzından çıkan tek bir kelime ile geçmiş bir kez daha beyninde sıralandı.

X: Feriha’m…

Geçmişindeki karanlıklardan en korkuncu karşısındaydı. Zaman ne kadar değiştirmişti suretini. Olması gerekenden daha fazla, daha tuhaf bir şekilde yaşlanmıştı sanki. Çökmüş ve perişan bir haldeydi. Fısıltıdan başka ses çıkmadı Feriha’nın ağzından.

F: Sen… Sen!…

Beynini toparlamaya, korkudan ve panikten arındırmaya çalıştı. Hemen kalktı yerinden. Uzaklaşmak için bir adım geriye attı. Ayaklarıyla attığı adımlar o lanet suretten kaçmak için yetersizdi, buhar olup uçmak istedi oradan. Kolundaki acıyla duraksadı – aralarındaki mesafeyi bir anda nasıl kapatıp yanında bitmişti! 

F: Bırak beni! Bırak!

Sakin olmak ve kontrolünü kaybetmemek zaman geçtikçe zorlaşıyordu Feriha için. Çünkü karşısındakinin onu bırakmaya hiç niyeti yoktu.

X: Bırakmayacağım seni! Bir kez daha bırakmayacağım! Benim olacaksın sen!

EFsane_TU&FOHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin