EFsane_18_TU&FO

497 14 0
                                    

Aynı gün sabahın erken saatleri…

Her günkü gibi bir kahvaltı sofrasıydı çok keyifli, bol muhabbetli… Ekstra olan, kimse farkında değilken, Emir’in karısını daha fazla izlemesiydi. Çocukları servise bindirdikten sonra Feriha çantasını almak için odasına çıkmıştı. Emir de hazırlanmış, çıkmak üzereydi odadan. Odanın kapısında karşılaştılar. Feriha gülümsedi kocasına. Güzel kadının her zamanki içini aydınlatan gülüşünü görünce Emir dayanamadı yine, kolundan tutup kendine çekti onu. Dudaklarını öpmeye başladı. Feriha kocasının sıcacık ellerini yüzünde, yanaklarında, bedeninde hissediyordu. Dudaklarını yavaşça ayırdı Emir vurgunu olduğu tattan. Alnı sevdiği kadının alnındaydı. İkisinin de soluğu kesilmişti bu doyumsuz öpücükten. Feriha gülümsedi. Emir uzanıp bir kez daha dokundu yumuşacık dudaklara. Sonra çıktı odadan. Feriha arkada kalıp soluğunu yatıştırdı, odadan çıkamadan sevdiği adamın evden çıktığını duydu. Kendine çeki düzen verip o da çıkacaktı evden – eğer postacı gelmeseydi…

Feriha daha zarfı aldığında bir ağırlık çökmüştü yüreğine. Kapıyı kapattıktan sonra alelacele zarfı açmıştı.

Bir kâğıt parçası her şeyi yok edebilir ya da daha da bulutların üzerine çıkarabilirdi. Bir kâğıt parçası seni senden alabilirdi. Bu kâğıt parçası ya Feriha’nın canına can getirecek ya da canından can götürecekti. Bu kâğıt parçası bütün geçmişi yok edebilirdi ve geçmişi, geleceği, bütün hayatı Feriha’nın ellerinin arasında titriyordu…

Akamayan gözyaşları vardır insanların, hıçkırıklarla dolan ciğerleri vardır. Düğümlenen boğazların dilden dökülemeyen soruları vardır. Kalbi vardır dilim dilim, parça parça bedeninde. Nefreti, şaşkınlığı, bilinmezliği vardır boşluğa bakan gözlerin…

Titreyerek okuduğu o mektupla birlikte beyninde dönen kelimeler vardı. İçini eziyordu, “bu – bu ne demek” diye bir çıkış yolu arıyordu. Feriha donup kalmıştı olduğu yerde. Okuduğu kelimeler bir dozer misali yıkıp geçiyordu yüreğini, bedenini… Yavaş, ağır adımlarla odasına çıktı – kısacık süre önce kocasının dudaklarının ve avuçlarının sıcaklığında eridiği odaya. Bir kez daha dikkatlice okudu o beyaz ama Feriha için kapkara olan kâğıdı…

“İstanbul Aile Mahkemesi Sayın Hâkimliği’ne…” diye başlayan, “Davacı: Emir Sarrafoğlu” olarak devam eden uzun bir kılıç misali “Davalı: Feriha Sarrafoğlu”nu yaralıyordu. Kaç kere okumuştu o kâğıdı, haberi yoktu. Kaç kere boşanma nedenlerini kendileriyle ölçüştürdü hiç bilmiyordu. Saçma sapan bir ruh hali içinde olanlara bir anlam vermeye çalışıyordu. Elindeki kâğıt bir boşanma celbi, bir sondu ona göre. Sebebini sadece Emir’den öğrenebilirdi. Telefona sarılacaktı ama o şaşkınlıkla nereye koyduğunun farkında değildi. Kâğıdı yok etmek istercesine buruşturup bastırdı avuçlarında. Zor da olsa dik durdu, indi aşağıya. Salonda masanın üzerinde duran telefonu bir hışımla alıp kapıya yöneldi. Çantasını da aldı diğer eliyle. Açtığı kapıdan belki de hiç geri gelmeyecekti. Kafasındaki bu soruları cevaplamaya gidiyordu aklınca… Döndü bir kez baktı yuvasına. Duyulan bir kapı sesi, ona eşlik eden Feriha’nın topuklu pabuçları bir motorun çalışmasıyla gürültüye karıştı. Feriha şuursuzca oturduğu direksiyon başında nereye gideceğini bilmeden önce elinde telefonla arıyordu. Emir’i telefonla arıyor ama telefon açılmıyordu. Yol boyu kaç kere aramıştı ama ya telefon kendiliğinden meşgule düşüyor ya da Feriha sinirle kapatıp yeniden arıyordu – ta ki bir fren sesiyle Hills’in önünde durduğu ana kadar. Arabasından indi. Güvenliklerin “Hoş geldiniz Feriha hanım,” deyişlerine hafif bir baş sallamayla cevap verdi. Rüzgâr gibi geçti sanki merdivenleri, koridorları. Emir’in odasının kapısının önündeydi. Canına okuyacaktı. Sebebini öğrenip “Eyvallah”ını söyleyip gidecekti. Derin bir nefes alıp kapı kolunu çevirdi. Masada Koray oturuyordu, Feriha’yı görünce hafif şaşkınlıkla konuştu.

EFsane_TU&FOHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin