Yaptığı yorum ve analizlerle ilgi çeken, demokrat kimliği ile son dönemlerdeki makaleleri ses getiren Akşam Gazetesi yazarı Etyen Mahçupyan El-Cezire sitesinde dün ''Gül beklenirken, Erdoğan yeni AK Parti'yi kuruyor'' başlıklı makalesi de çok tartışılacağa benziyor.
Erdoğan'ın gündeminde; Paralel Devlet, Kürt Sorunu ve Yeni Anayasa var. Bu üç devasa sorunu önümüzdeki dönemde çözmek istiyor. Bu sorunları çözebilmek için hükümet ile koordineli çalışması hatta ciddi risk alıp siyaset üretmesi gereken başbakanın olmasını istiyor. İşte bundan dolayı Erdoğan'ın kafasındaki sisteme en uygun kişi Ahmet Davuoğlu olduğu çok gizli değil artık. Gül'ün bu sisteme pek sıcak bakmadığı da herkes tarafından biliniyor. İşte Erdoğan kafasındaki sistemi uygulamak istiyor. Gazeteci- Yazar Etyen Mahçupyan ile 10 Ağustos sonrası oluşan gerginliği konuştuk.
Ak Parti'nin şuanda yaşamış olduğu Başbakan kim olsun tartışması bir gerilim midir, yoksa doğal bir tartışma mıdır? Nasıl değerlendiriyorsunuz?
Tabii ki doğal bir tartışma. Çünkü herhangi bir partide zaten yeni başbakan tercihi muhakkak parti içinde farklı görüşlere neden olacaktır. AK Parti gibi bir partide bunun olmaması düşünülemez. Kendi içinde yeterince çoğulcu olan, geniş bir tabana oturan bir parti bu. Zaten öyle başlamıştı. Kadro içinde başladığı içinde bir çok ismi bugün AK Parti dediğinizde sayabiliyoruz. Bu isimlerinde her birinin bir fikri var, bir görüşü , bir eğilimi var. Her birinin kafasında farklı bir cumhurbaşkanı, başbakan, herhangi bir bakan gibi beklentiler olacaktır tabii.
ERDOĞAN SİYASETTE BOŞLUK BIRAKMAK İSTEMİYOR
Dün MKYK toplantısı devam ederken, Başbakanın kim olması gerektiği konusu tartışılırken Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün "partime geri döneceğim" açıklamasını siz tesadüf olarak mı değerlendiriyorsunuz?
Tabii bu resepsiyon daha önce kararlaştırılmış bir tarihte oluyor. MKYK da öyle oluyor. Bu tarihe denk gelmesi bir taraftan tesadüf ama burada ille de bir okuma yapmak gerekiyorsa ille de Abdullah Gül'ün siyasete dönme isteği buna karşı AK Parti'nin duruşu gibi bir analiz yapmak istiyorsak o zaman biraz da kronolojiye bakmamız lazım. Saatlere bakmamız lazım. Çünkü söylendiğine göre bu da %100 doğru mu bilmiyorum ama öyle söyleniyor saat 14.00'te MKYK 27 Ağustos kararını almış. Burada şunu söyleyelim 24 Ağustos zaten telaffuz ediliyordu. Dolayısıyla Abdullah Gül'ün olmadığı bir noktada kongrenin olacağı zaten konuşulan bir şeydi. Burada bir sürpriz yok. 27 Ağustos kararının alınmasıyla ama beraber 28'in önüne geçmeyeceği kesinleşmiş oldu. Ondan 1- 1,5 saat sonra da Abdullah Gül'ün sözleri yansıdı. Eğer burada bir tür neden-sonuç ilişkisi kuracaksak benim tahminim MKYK'nın içinden birisinin Abdullah Gül'e alınan kararı bildirmiş olmasıdır ve belki de onun konuşmasını istemiş olabileceğidir. Ak Parti içinde bir bölüm Abdullah Gül'ün Genel Başkan olmasını istiyor. Bu da çok meşru. Ben bunda bir gariplik görmüyorum. Öte yandan Hüseyin Çelik'in açıklaması da MKYK kararına sahip çıkan ve neyin ne olduğunu oturtmaya çalışan bir açıklamaydı. Yani çok basit olarak söylersek burada önemli olan Abdullah Gül olmayıp, mümkün olduğu kadar 28 Ağustos'a yakın bir tarihte kongre yapmak olduğu gerçeğiydi. Çünkü boşluk bırakmak istemiyor Tayyip Erdoğan. Tayyip Erdoğan kendisi cumhurbaşkanı olduğu an bir başka başbakanın da tam o anda partinin başına geçmesini istiyor ve kendisinin olmadığı bir ortamda başbakan seçilmesini de istemediği gibi başbakanın kendisinin cumhurbaşkanı olmadığı bir ortamda başbakanlık yapmasını da istemiyor. Bunu olumlu da değerlendirebilirsiniz olumsuz da değerlendirebilirsiniz ama gözüken böyle bir tedirginlik ve ince hesapmış Ak Parti'nin tepesinde. Biz de bunu izliyoruz sonuç olarak benim yorumum bu.
ERDOĞAN ''ANAPLAŞMA''YI ENGELLEMKE İÇİN ÇALIŞIYOR
Dün El-Cezire sitesi için yazdığınız makalenizde diyorsunuz ki Cumhurbaşkanı partinin Anaplaşmasını istemiyor ama biz biliyoruz ki oraya önerilen isimler ya da gündemde olan isimler dolayısıyla parti Anaplaşmak istiyor eleştirisi yapılıyor. Bu farklı bir durum. Sizce Erdoğan'ın kastı nedir?
Burada herkesin Anaplaşmaktan ne anladığını biliyoruz. Kısaca söylersek Özal'ın ayrılmasıyla beraber çok fazla tırnak içinde "Türk büyüğü" lafı esprisi çıkmıştı o zaman. Her birisi kendini önemseyen bir çok insanın çıkması ve bunların bir arada durma yeteneklerinin kaybolması ve bir tür parçalanma uzaklaşma, bozulması meselesi... Burada Tayyip Erdoğan kadrosunun kadrolu olarak kalmasını istiyor ve kadrolu olarak kalabilmesi de bu insicamı sağlayacak bir liderlikle mümkün olduğunu düşünüyor. Ama kendisi cumhurbaşkanlığına gideceği için bu başbakanın da aynı liderliği göstermesi veyahutta alt kadroların başbakana böyle yaklaşması çok önemli. Bunu yapacak bir Başbakan aranıyor ama sadece şuanda olan bir başbakan arayışı değil Tayyip Erdoğan'ın peşinde olduğu. Aynı zamanda da o başbakanla çalışacak yeni bir kadro yeni derken yepyeni bir kadro değil, yeniden inşa olacak bir kadro burada eskiden de gelen bir çok insan olacak tabii ama yeni bir kadro. Türkiye'nin önünde 3-4 mesele var şimdi. Onları ele alacak ve kendi içinde uyumlu çalışacak bir kadrolaşma. Böyle olursa eğer bu Özal sonrası Anavatan partisinin durumuna düşmekten kurtulur diye düşündüğünü sanıyorum.
GÜL'ÜN MİZACINI SUİSTİMAL EDEBİLİRLER
Abdullah Gül konusunda Ak Parti tabanında paralel devlet tartışması 17-25 Aralık operasyonlarının bir karşılığı var mıdır ya da tepkisizliği midir?
Partinin çeşitli kademelerinde ama seçmen tabanına indiğimiz zaman da bayağı bir insanın Tayyip Erdoğan olmadığı takdirde paralel denen hizmet hareketiyle mücadelede aksamalar olacağına dair kanaat var ve bundan dolayı tedirginlik yaşıyorlar. Bu mesele Abdullah Gül meselesi değil yani. Bunu kim yapabilir? Kim yapamaz? Kim duramaz? Meselesi bu. Sadece Abdullah Gül değil başka isimler söylesek de yine tabanda aynı rahatsızlıklar olacaktır, o ayrı. Seçilecek başbakan o güveni verecek midir? o da ayrı bir şey ama cumhurbaşkanıyla iyi çalışacak bir başbakan güven veriyor. İşte o zaman Tayyip beyin şuandaki duruşunun devam edeceğine dair bir kanaat oluşuyor. Abdullah Gül'ün de biraz daha yumuşak biraz daha telkinleri açık daha uzlaşmacı bir yaklaşımı olduğu biliniyor mizacı öyle ve bu mizaçla kullanılabileceğinden suistimal edilebileceğinden bence bir tedirginlik var. Tabii bu ne kadar gerçekçi bir tedirginlik bu söylenemez, biz bir algıdan söz ediyoruz ama bu algıyı biz çok sefer ve çok değişik katmanlar çerçevesinde hissettim, söylendi, öğrendim. Dolayısıyla böyle bir şey var.
3 SORUN; PARALEL DEVLET, KÜRT SORUNU VE YENİ ANAYASA
Şuanda başbakanlık koltuğuna ve parti başkanlığına sizce hangi isim veya isimler daha yakın?
Burada ben prototipten bahesedebilirim. O prototip çok sık adı geçtiği için tekrarlamayacağım. Davutoğlu prototipi. O prototip şu: Şuan reis-cumhurla aynı doğrultuda gidecek olan ve Türkiye'nin önünde üç temel sorununu çözmek isteyen, sağlam duracak olan bir kişi. Bir tanesi bunun bu hizmet hareketinin bürokrasisi içindeki unsurları meselesi. İkincisi Kürt meselesi çözüm süreci ve üçüncüsü de yeni anayasa. Buralarda eğer gerileme olursa diye düşünüyorum çünkü bir cumhurbaşkanının çok fazla müdahele etme yeteneği yok. Yani cumhurbaşkanı imajı düzeltebilir imajı bozabilir. Müdahele ettiği zaman bir kriz ortamına doğru gider. Dolayısıyla da böyle bir olay olmaması için bence Tayyip Erdoğan bu dediğim kıstaslara uygun olan birini arıyor ama şunu da söylemek lazım aynı zamanda seçim kazanabilecek olan, hitabet gücü olan, belirli bir liderlik niteliği olan, partinin çeşitleri unsurlarını bir arada tutma yeteneği sergileyebilen birini arıyor. Ama benim gördüğüm kadarıyla saydığım 3-4 mesele daha önemli. Yine çünkü kendisine güveniyor Tayyip Erdoğan, zaten kendisinin varlığı diğer yumuşak diyebileceğimiz konuları halledebilir diye düşünüyorum.