Sonda soracağın soruyu başta sorayım:
"Elinizde o imkânlar olsaydı, aynısını siz de yapmaz mıydınız?" Lafı döndürmeye gerek yok: Bal gibi de yapardınız.
Ama bir an durup, olaya başka açıdan bakalım.
Doğrusu insanın içi burkulmuyor değil. Türkiye ile Almanya'nın yakınlaşması 19'uncu yüzyılın sonuna uzanıyor.
2014'te 100'üncü yıldönümünü idrak ettiğimiz Birinci Dünya Savaşı'nda müttefiktik.
Bugünlere gelirken başka yakınlaşmalarımız da oldu. Mesela iki ülke de NATO üyesi...
Onlar saldırıya uğrarsa biz, biz saldırıya uğrarsak onlar bize yardım edecek. (Hesapta!) Sonra şu malum Alman endüstrisine omuz verme olayımız var. Hoş bizim işçiler 1960'larda gittiler ve "Almanya acı vatan" dediler ama maşallah birçoğu da Mercedes'lerle tatile geldi Türkiye'ye... (Şimdilerde Audi'yi tercih ediyorlar.) İşte iyi- kötü böyle askeri, siyasal ve toplumsal ilişkilerden sonra, Alman istihbaratının Türkiye'yi dinlemiş olması insanın içini burkuyor.
Bir- iki kerelik bir şey olsa hadi neyse.
"Pardon, hata yaptık" derler, sorumluluğu ahmak bir istihbarat memurunun üstüne yıkarlar; olay diş gıcırdatmalarının eşliğinde kapanır.
Ama bu vaka o türden değil. Adamlar taa 2009'dan beri dinliyormuş Türkiye'yi... Demek ki belli bir politikanın sonucu olarak sistematik biçimde yapıyorlardı.
(Not: Bence 2009'dan çok daha gerilere, söz konusu dinleme teknolojisinin kurulduğu dönemlere uzanıyordur bu iş...)
Dış kapının mandalı
Çünkü yukarıda değindiğim "dostane" ilişkilere rağmen, Almanya, Türkiye'yi "dost" bir ülke olarak kabul etmiyor.
Başbakan Merkel'in sözü var: ABD'nin Almanya'yı dinlediği ortaya çıkınca, "Dost ülkeler birbirini dinlememeli" demişti. Ancak dostlardan söz ederken de ABD'nin, İngiltere ve Fransa'nın adlarını saymıştı. Dost kategorisini biraz genişletirseniz Avrupa Birliği ülkeleriyle karşılaşırsınız...
Ama o kadar; yani Türkiye o klasmanda değil.
Soracaksınız, "Dost değilsek, düşman mıyız?" Hayır, o da değil. 'Çekirdek'mişiz biz:
Neler yaptığı an be an izlenen ülkelerden biriymişiz.
"Çekirdekliğimiz" ortaya çıkınca, bazı arkadaşlar olayı "leblebilere" bağladılar. "Dinlemede bizden sandığımız birileri Almanya'ya yardım etmiştir; bunlar sakın meşhur 'paralel yapı' olmasın" dediler.
Eğer dün bizim gazetede de yayınlanan fotoğrafa bakmış olsalardı, belki de dereyi görmeden paçayı sıyırmazlardı.
Baksanıza Bayern'deki BadAibling adlı "uydu merkezinden" dinlemişler bizi. Yani dilimizi bilen memurlara harcırah verip Türkiye'ye göndermelerine gerek bile kalmamış. Oturdukları yerden halletmişler işi...
Artık baştaki soruya gelebiliriz:
Bizim Hükümet haklı olarak fevkalade kızgın.
Alman Büyükelçiyi Dışişleri'ne çağırıp izahat istediler. Cevap belli: "Çünkü bizim için çok önemli bir ülkesiniz." (Biz ne yapacağız, 'Hayır önemli ülke değiliz' mi diyeceğiz?) Şimdi elinizi vicdanınıza koyup söyleyin: Sizin de böyle bir, "ileri dinleme teknolojiniz" olsa... İsrail, Yunanistan, Rusya, İran, Suriye, Irak, Mısır, Suudi Arabistan'dan başlayıp... En azından merak ettiğiniz ülkeleri dinlemez miydiniz? (Ne yalan söyleyeyim; ben olsam dinlerdim.) Tuhaf bir dünyada yaşıyoruz: Almanya bizi dinliyor... ABD hem Almanya'yı, hem de Türkiye'yi dinliyor. O arada Almanya'nın da arada sırada ABD'yi dinlediği ortaya çıktı.
Sahi herkesin herkesi dinlediği bu âlemde biz kimi dinliyoruz?