Baksanıza, hâlâ "tatilciler sandığa geldi mi, gelmedi mi" tartışmasındalar.
Katılım oranları başka bir gerçeğe işaret ediyormuş...
Doğu ve Güneydoğu'da katılım Türkiye ortalamalarının altında kalmasa, Erdoğan ve Demirtaş daha yüksek oy alırmış...
Bu noktalar umurlarında değil.
Onları şezlongcular ile tıpış tıpışçılar ilgilendiriyor. Çünkü aynı hamurdanlar.
Peki, onca seçim yenilgisinden sonra bile neden başlarına gelenin "arızi" bir şey olduğundan eminler? Bu kadar mı kör olunur diye düşünüyor ya insan...
Yoksa bu hakikaten bir tür körlük mü?
Tam bu noktada bakışımızı yüzeydeki patırtıdan derindeki "fay kırığı"na çevirmemizin zamanıdır.
Doğrudur! Yaşadığımız toprak; yani Anadolu sömürgeleştirilemedi.
Fakat bu tarihsel olguya sırtımızı dayayıp rahatlarsak, yanılırız.
Çünkü hem tarih hem de ruh olarak "bizim" dediğimiz geniş coğrafyanın bir bölümü sömürgeciliğin açık saldırısına maruz kaldı, hem de toplumsal zihnimizin sömürgeleştirilmesinde çok yol alındı.
Özellikle zihinsel sömürgeleştirilme meselesini tartışmaktan hep kaçınırız.
Aklımıza geldiğinde, kovarız.
İnanmak istemeyip lafı evirip çeviririz.
İttihat ve Terakki etkisi deriz; katı laiklik uygulaması, hayatın tepeden aşağı sekülerleştirilmesi deriz; Cumhuriyet devrimlerinin olumsuz sonuçları deriz...
Sivil- asker bürokratik oligarşi deriz; siyaset seçkinlerinin halkı dışarıda bırakıp "makbul vatandaş"la iş çevirmesi deriz...
Batı'dan habersiz batılaşmacılık deriz...
Hepsi tamam!
Tamam da...
Bütün bunlar hangi sürecin siyasal ve sosyal tezahürleridir? Neden ve nasıl gerçekleşti bütün bunlar?
Sanki tadımız kaçacağını bildiğimiz için bu soruların yanına bile yanaşmayız.
Oysa zihinsel sömürgeleştirme, içimizdeki sömürgecileri ortaya çıkarmıştır.
Artık zamanıdır; çok uzun süre "dahili kolonyalizm" denen şeye maruz kaldığımızı bilip mercek altına yatırmalıyız.
İster evrenselcisi, ister milliyetçisi olsun, bu ülkede sayıca azımsanmayacak bir kesimin politik zihninde halk dışarıda kaldıysa...
Tam da bu yüzdendir.
Çünkü bu kesimler medeniliğin, demokrasinin, hukukun içinde kalma hakkını bir tek kendilerine tanıdılar.
Ülkenin siyasetini, medyasını, eğitimini öyle yönettiler.
Saf bir kolonyalist gibi halkı şekilsiz ve kafasız bir kalabalık olarak gördüler.
Hâlâ halk gerçeğiyle yüzleşmekten kaçınıp inatla şezlongcularıyla hesaplaşmalarının nedeni buradadır! Kendi ülkelerinde "Beyaz Sahib" gibi yaşamaya devam etmek istiyorlar.
Halkın gün gelip siyaset alanında tecessüm etmesi mi?
"Ama bu imkânsız!"
Bu onlar için bir tür kıyamet!