12

475 54 2
                                    


"Yani şişman gözüküyorum?"

"Kız gibi davranmayı kes."

"Sana olduğun gibi davranıyorum, empati yapıyorum!"

"Lütfen git ve empatinin ne anlama geldiğini öğren. Seninkisi empati değil!"

"Ne o zaman!"

"Taklitçilik resmen. Empati değil."

Hyunjin burnunu kırıştırdı. "Tiklitçilik rismin. İmpiti diğil."

"Komik değilsin Hyunjin!"

"Bunu da taklit etmemi ister misin Yeon Ra?"

Genç kız yorganını üzerine çekip ofladı.

"Boş yapma Hyunjin. Git kendi odana, giyeceğin kıyafeti kendin görüşlerinle seç."

Hyunjin başını yana yatırdı. "Sürekli erkek arkadaş edinen ben değilim. Yardımı istemiştim!"

"Öyle bir şey yok! Sadece 1 defa sevgilim oldu o kadar."

"10'u 10'a bölünce 1 kalıyor, doğru."

"Yah! Sana yardım falan etmiyorum! Git şimdi, yoksa annemlere şikayet ederim."

"Babam bana zaten ileri derece kızgın, öyle bir şey yaparsan evden atar beni. Abinin sokaklarda sürünmesini istemezsin, değil mi?"

"Hiçte sokakta kalmazsın, hatta bende sen ile gelirim! Modelsin oğlum sen!"

"Fırsatçının tekisin. Biliyorsun değil mi?"

Kız saçlarını savurdu. "Bende o şirkete gelirim. Bayağı mantıklıymış bu!"

Hyunjin ofladı, omuzlarını düşürdü. Bu kızdan ona yarar birşey yoktu. Odadan çıktı, eline aldığı beyaz bol gömlek ve siyah kotu tekrardan inceledi. Tatmin olamamışlıkla dudaklarını büzdü, başka seçenek yoktu.

"Kahve. Teşekkürler."

Seungmin siparişi verdikten sonra gerginlikle ona bakan Hyunjin'e döndü.

"Birşeyler içecek misin?"

"S-su."

Seungmin belli bir süre Hyunjin'i kontrol etti. Ardından bekleyen garsona Hyunjin'in isteği olan suyu sipariş etti.

"İyi misin?"

"İ-iyim, sadece burası fazla mı sıcak. Çok terledim."

"Hyunjin, Şubat ayındayız."

"Olabilir."

Arkasına yaslandı, garip bir ifade ile Hyunjin' e bakıyordu.

"İyi gözükmüyorsun, kullandığın bir ilaç var mı?"

"Y-yok. İyiyim. Şuan."

"Peki."

Hyunjin yutkundu, derin nefesler alıyordu, beynine oksijen gitmiyormuş gibi hissediyordu.

Chang Bin kafasını yastığa gömdü, kalbi kulaklarına varmışçasına gürültülü şekilde atıyordu, kardeşinin ona seslenişlerini duymuyordu. Aklından sadece şunlar geçiyordu; o ikisi çıkıyormuş.

Derin nefesler alarak kendisi sakinleştirmeye çalıştı ama olmuyordu.

"Dondurma alacağım abi, para ver!"

"Kış mevsimindeyiz, hâlâ ne dondurması. Yazın yeseydin."

"Ama fark ettim ki yazın az dondurma yemişim, para ver."

"Yok bende para. Annenden iste!"

"Annem yok."

Chang Bin kıpkırmızı olmuş suratıyla kardeşine baktı.

"Baban var."

"Oda yok."

"Nereye gittiler?"

Küçük çocuk belli bir süre düşündü. "Dışarıya."

Chang Bin gözlerini devirdi. Evdeki bu küçük canavar yüzünden daha aşk acısı bile çekmiyordu.

Felix gemi yukarıya doğru hızla ilerlerken gülümseyerek kollarını açtı.  Tüm hava ciğerlerine dolarken gülümsemesi genişledi, kahkahalara döndü. Gemi aşağıya inerken saçları yüzüne uçuştu, ellerini indirmedi, kendini özgür bıraktı.

Yanına ki genç adam onu izliyordu, onunda suratında kocaman bir gülümseme vardı.

"Her halde gondolları seviyorsun?"

"Evet, seviyorum. Kendimi uçuyormuş gibi hissetmeme sebep oluyor."

Felix gözlerini kapattı, mutlu hissediyordu, bir anda kulakları çınladı. Basınçtan dolayı olduğunu düşündü, kulağını ovaladı.

"Şimdi biz gerçekten çıkıyor muyuz?"

Açtığı kollarını ayaklarının iki yanına koydu Felix, yüzündeki gülumsemeyi yavaş yavaş sildi. Derin bir nefes aldı, gözlerini yanındaki bedenin gözleri ile buluşturdu.

"B-bunu da nereden çıkardın?"

"Duyduğuma göre benden hoşlanıyorsun. Bende sana teklif ettim, sende kabul ettin-"

"Kahretsin! Cidden mi?"

"İyi misin Felix? 1 hafta önce oldu bu, çabucak unutmuş olamazsın."

"A-ama sen bana hiç teklif etmediğini hatırlıyorum. Hiçbir sıkıntım yok, direkt benim ile görüştüğüne emin misin?"

"Evet?"

Felix endişe içinde gözlerini gökyüzüne çevirdi, onun için böylesine önemli bir olayı nasıl unuturdu? Gerçekten yaşanmış mıydı bu olay?

 

Don't smile | Changlix Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin