"Ne oldu buna böyle? Bıktım, hiçbirşey yapmıyor."Bang Chan çarpık şekilde güldü.
"Felix ona sarılmış. Yaklaşık 1 haftadır böyle, ne yapacağımı bilmiyorum."
Woojin baygın şekilde tavanı izleyen Chang Bin'den gözlerini alıp, Bang Chan'a sabitledi.
"Ölü gibi gözüküyor."
"Pekte gözükmüyor bence, daha çok mutluluk içinde bir somurtkan gibi, hangi duyguyu yaşayacağını bilemiyor."
"Somurtkan mı? Ne oldu ki ona?"
Bang Chan derin bir nefes verdi.
"Bu konuyu burada o varken konuşmayalım. Hatırlarsa üzülebilir."
Woojin anlayışla başını salladı. Bang Chan ayağa kalktı, mutfağa doğru ilerlerken aklında birşey gelmiş gibi parmağını şıklattı.
"Minho'dan haber alamıyorum. Ona ne olduğunu biliyor musun?"
Woojin başını olumsuz anlamda salladı.
"Hayır. O hep böyledir, merak etme."
Bang Chan mutfağa gittiğinde Woojin telefona sarıldı, Minho'ya ne olduğunu merak etmişti.
☆
Yuqi düzensiz kıvırcık saçlarını üstten topladı, atkısını boynuna dolayayıp montunun fermuarını çekti. Son kez aynaya baktı, artık hazırdı.
"Sencede bu hazırlık böyle bir hava için fazla değil mi?"
Arkasındaki SeoNa'ya baktı.
"Sanırım değil. Her an yağmur yağabilir. Bulutlar kapkara."
SeoNa perdeyi biraz araladı, Yuqi dediği gibi bulutlar kapkaraydı.
"Yağmurdan korunmak için atkı mı takacaksın?"
"Evet, sende taksan iyi olur."
SeoNa elini 'hayır' anlamında salladı. Yuqi omuz silkti, kolundaki saate baktı.
"Yaklaşık 10 dakikam daha var. Sence ne yapmalıyım?"
"Otur. Benim yaptığım gibi."
Yuqi tuhaf bir bakış atıp anahtarlarını cebine attı. Cebini yoklayıp telefonunu yokladı. Emin olduğu zaman elini kapı koluna uzattı.
"Hey! Nereye gidiyorsun?"
Yuqi omzunun üstünden SeoNa'ya baktı.
"O buraya gelmiş, kısa bir ziyarete gidiyorum."
SeoNa anlamamış gibi kaşlarını çattı. "O dediğin kim?"
Ama cevap alamadı, duyduğu tek şey kapı kapanma sesiydi.
☆
Jisung gözlerini açtı. Gözleri güneş ışığı yüzünden acıyordu. Yattığı yerde oturur pozisyona geçti. Bir süre sesleri dinledi. Odayı taradı, burası onun odasıydı.
Tek tuhaf olan şey evde birilerinin olduğunu belli eden sesler vardı. Telefonuna uzandı, eline değen kağıt parçası ile meraklandı. Uykusu yavaş yavaş açılıyordu, tek eliyle gözünü kaşıdı.
Kağıtta yazan kelimeleri zar zor seçiyordu.
Kahvaltı için teşekkür ederim. Ama lütfen bir daha evime gelme, rahatsız oluyorum.
Sevgilerle, Lee KnowJisung sinirle kağıdı yırttı. Avuç içilerini gözlerine bastırdı. Yorganı üzerinden attı, terliklerini ayağaba geçirip odasından çıktı. Merdivenlerden inerken etrafı kontrol ediyordu, sesler birtürlü kesilmiyordu.
"Kim var?"
Yönettiği soru karşısında cevap almadı. Mutfağı ve bahçeyi kontrol etti, kimse yoktu.
Cam kırılma sesi duydu, sesin geldiği yere doğru adımlarını hızlandırdı. Yere oturmuş bir beden gördü, elleri kırmızıydı.
"Hey, sen ne yapıyorsun evimde?"
Beden başını Jisung'a çevirdi.
"S-selam..."
Jisung olduğu yerde kaldı, bu kimdi?
☆
Felix elindeki kadehi daha derin incelemeye başladı.
Sevgilisi ondan ayrılmıştı.
Yüzünü koyduğu masa titreyince başını kaldırdı.
"Chang Bin?"
"Felix? Ne büyük süpriz!"
Chang Bin enerji doluydu, tekrardan Felix'e sarılma isteğiyle dolup taşıyordu.
"Evet. Büyük bir süpriz."
Felix fazla isteksiz görünüyordu, Chang Bin endişelendi.
"Ne oldu sana? Gülümsemiyorsun."
"İçki içmenin neresi eğlenceli ki?"
Chang Bin sustu. Oturduğu kadife bordo koltuğa sindi. Telefonunu çıkardı.
The_Dark: Tamam, yeter bu kadar.
The_Dark: Gülümse artık.
Felix'in telefonu titredi. Okuduğu mesajlarla gözlerini Chang Bin'e çevirdi.
Chang Bin hiç oralı değilmiş gibi telefonu ile ilgileniyordu.
Lee_Felix: Sen misin?
Chang Bin kendine lanet etti. Bildirim sesini açık unutmuştu.
The_Dark: Arkana bak. Arkandayım.
"Felix, benim gitmem lazım. Görüşürüz."
Felix arkasına baktı. Kalabalık ortasında dikilen biri vardı. Ama gözleri Felix'e değmiyordu.
Lee_Felix: Yalan söyledin.
Lee_Felix: Yalancı.
☆
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Don't smile | Changlix
HumorThe_Dark:Gülümseme. The_Dark:Gülümseyince gözlerin arasıra kayboluyor. The_Dark:Buruşmuş bir patatese benziyorsun. The_Dark:Buruşmuş patatesleri sevmem. ☆ "Duymamış olabilirsin, istersen tekrarlayayım." Felix gözyaşları bir türlü durduramıyordu. Bu...