20

296 44 0
                                    


Chang Bin kafa karışıklıyla ona uzatılan eli sıktı.

"Ben Chang Bin."

Karşısındaki beden gülümsemesini yüzünden atmıyordu. Bu nedensizce Chang Bin'i rahatsız etmişti. Yutkundu, bir an önce buradan ayrılmak istedi. Otobüsün kırmızı tuşuna bastırdı, Jeongin' e gülümseyip otobüsten indi.

Jeongin zorla yüzünde uydurduğu gülümsemeyi suratından sildi. O, yeni bir hayata başlamıştı, mutlu bir hayata başlamıştı. Gülümsemek zorundaydı.

"Sen değiştin, Jeongin. Korkunç davranmayı kes," derin nefes verdi." İnsanları korkutma. İyi kalpli ol. İyilik yap. İlaçlarını al."

Psikoloğunun ona öğrettiği cümleleri tekrarladı. Abisini göreceği için mutluydu, olduğu gibi gözükücekti.

Titreyen elleriyle kırmızı tuşa bastı, vakti gelmişti.

The_Dark: Özledin mi beni~?

Lee_Felix: Hayır.

The_Dark: Kırmamak için yalan söylesen olmaz mı?

Lee_Felix: Kız mısın sen?

The_Dark: Bu hayır deme şeklin mi?

Lee_Felix: Soruma soru ile cevap verme.

The_Dark: Ama sen benim sorularıma soru ile cevap veriyorsun.

Lee_Felix: Tamam, bu aptalca bir konuşmaydı. Bitirelim.

The_Dark: Biraz daha konuşsak?

Lee_Felix: Sence önceki cümlemde cevabı yok mu?

The_Dark: Ne fark eder, konuşalım işte.

Lee_Felix: Görüşürüz.

The_Dark: Ne desem ilgini çekerki? (Gönderilmedi)

Hyunjin yerle bir olmuş umuduyla odadan ayrıldı. Kapı çaldığında ayaklarını yerde sürüye sürüye koridorlarda ilerledi.

Oflayarak kapıya ulaştı, isteksizce elini kapı koluna attı, Seungmin gelmiş olabilirdi. Kapıyı açtığında gördüğü suratla yutkundu. Bir adım geriledi, yıllar önce gördüğü surat ve şimdiki surat arasındaki fark dağlar kadardı.

Surat gülümsemesini büyüttü.

"Selam... Hyunjin!"

"Selam... Jeongin."

WooChul kulaklarına varmışçasına gürültülü şekilde atan kalbini sakinleştirmek için derin derin nefesler alıyordu.

Herşey için kendini hazırladı. Ablası onu tanımayıp kalbini kırabilirdi. İkide kaldı, sonunda karar verip zile bastı. İçeriden adım sesleri geliyordu. Gömleğini düzeltti, ellerini iki yanına yerleştirip beklemeye başladı.

Kapı açıldığında gülümsedi. Önünde kendini anımsatan bir surat ve kucağında olan bir bebek vardı.

"Buyrun?"

WooChul irkildi. "Abla?"

Kadın gözlerini WooChul'un suratında dolaştı, ardında kaşlarını çattı. "Anlamadım?"

Bebek huysuzlanınca kadın olduğu yerde hafifçe sallanmaya başladı. "Ablan burada değil canım. İyi günler..."

Kadın kapıyı kapatama çalıştı. WooChul hızlı davranıp kapının kapanmasını önledi.

"İçeride konuşabilir miyiz, lütfen?"

Kadın derin bir nefes verdi. Kapıyı sonuna kadar açtı. Kendisi önden yürüyerek salona geçti, WooChul ablasının arkasından ilerledi.

Ablasının oturduğu koltuğun karşısındaki tekli koltuğa oturdu. Aşırı heyecanlıydı, terli ellerini pantolonuna sürüp duruyordu.

"Konuş."

İrkildi, yutkundu, nereden başlamalıydı?

"Benim abla, WooChul. Hatırladın mı?"

Kadın alt dudağını büzdü, başını iki yana salladı. WooChul aldığı olumsuz yanıtla derin bir nefes verdi.

"Lisedeyken yazdığın şarkı sözlerini dün gibi hatırlıyorum. O aptal erkek arkadaşın yüzünden başına gelenleride, ağlayıp annemden saklandığın günleri... ve... şeyi de..."

Kadın gözlerini büyüttü. WooChul gözlerinin önünden geçen sahneleri yaşıyormuş gibisine korkak şekilde ablasına bakıyordu. 

"Neyi?"

"Babamın... annemi... vurma-"

"Tamam, sus! Ne saçmalıyorsun sen? Kim gönderdi seni?"

"Ben sana geldim abla."

Kadın dolmuş gözlerini sildi, kucağındaki bebeğini koltuğa oturttu. Ayağa kalkıp WooChul'a sarıldı, hatırlıyordu.

WooChul havada asılı kalan ellerini ablasının sırtıyla buluşturdu. Burun çekiş sesi ile birleşik şekilde ufak bir kahkaha sesi duydu.

Gözlerini kırptığında süzülen gözyaşıyla yutkundu.

"WooChul... özledim..."

Chang Bin ufak ufak tamir edebildiği gitara baktı, işe yarar şekildeydi. Titredi, hava çok soğuktu.

Kapının açılmasını beklemek onun burnunu kızartıyordu.

Kapı açıldığında suratına vuran sıcak havayla afalladı, gördüğü suratla yüzüne vuran hava gibi sıcacık gülümsedi.

"Gerçekten tamir edebildin mi? Vay canına Chang Bin, beni şaşırttın."

Felix'in sözleriyle nedesizce gururlandı. Elindeki kutuyu uzattı, mutlu olmuştu.

Felix kutuyu aldı, kapının kenarına koydu. Chang Bin diyecek cümle bulamıyordu. Felix durdu, ne yapabileceğini düşündü, bir anda ellerini uzattı. Chang Bin'in bedeni ile buluştu kolları, bedeni sımsıkı sardı.

Chang Bin nefes alamadığını hissetti, tek duyduğu şey kalbinin gümbürtüsüydü. Fark etmeden ellerini Felix'in sırtında buluşturdu.

Ve Chang Bin için zaman anlamını yitirdi. Onun varlığını kollarında hissetmek, onun için paha biçilemezdi.

"Teşekkür ederim."

Don't smile | Changlix Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin