Çoktan 1 ay geçmişti, küçük bir ev tutmuş ve büyük bilindik bir cafeye girmiştim. Şimdilik yani işimi elime alana kadar evet neyse ve bu süre zarfında Jungkook'u kesinlikle görmemiştim ve haliyle özlemiştim.
Evden eşyalarımı hızlıca toplayıp çıktığım da yanlışlıkla iş dosyasını almışım ve bunu ev bulup yerleştikten sonra farkettim. Götürüp vermeye çekiniyordum aramaya da öyle yani elim gitmiyordu. Birgün, birgün uzaklaşacaktım ondan zaten evet ama böyle değildi böyle hayal etmemiştim en azından. Sakin ve sessiz bir ayrılık, kimse kimseyi kırmadan, dökmeden hafif esen rüzgar gibi çıkacak ve kendi hayatıma devam edecektim. İşler değişmişti ve bu hal çok üzücü ve yıpratıcıydı kendimi işime ve derslerime veremiyordum. Evim ona yakın olduğu halde, bir kere bile görmemiştim. Belki de biraz görsem hani bi 30 saniye veya 1 dakika yetecekti bana ama kesinlikle göremiyordum. Bugün pazardı aslında bugün daha dolu olur diye izin vermeyecekti ama zar zor izin almıştım ve evde oturuyordum. Amacım ders çalışmaktı ama ben Jungkook'u düşünüyordum.
(10-15 dk sonra)
Telefonum çaldığında derin düşüncelerimden sıyrılmıştım biliyordum Hoseok arıyordu gelmeyeceğim dedikçe ısrar edecekti ve benim bugün kesinlikle dışarı adım atacak halim yoktu. Israrla çalmaya devam edince telefonunuz bir süre sonra artık rahatsız olmaya başlıyorsunuz ki bana da tamamen o oluyordu yerimden kalkıp komodinin üzerinde ki telefonu aldım fakat bunu beklemiyordum. Asla. Kesinlikle. Şuan da herşeyi beklerim. Her şeyi. Ama Jungkook'un beni aradığını görmem. Hayır böyle bir şey yok beynim oynuyor bana. Gözlerimi sıkıca kapatıp ovaladım ve tekrar açtım yine aynı şey yazıyordu. Beni neden arıyordu ki Tanrım ne diyecektim? Biraz daha bekletmek istemediğimden açtım telefonu.
"Taehyung?" Şuan da gözlerim dolmuştu. Derin bir nefes alıp cevap verdim "Jungkook?" "Aramazdım aslında" deyip sustuğunda gözlerime biriken yaşlar düşmüştü "biliyorum" dedim fısıldayarak fakat eminim ki duymuştur. "Pekâlâ, neyse. Annem geldi ve seni çağırıyor. Ben ona derslerine yoğunlaşmak için gitmen gerekiyormuş bunu söyledim sen de ağzından saçma sapan bir şeyler kaçırma ve yarım saate burada ol." Diyip cevabımı beklemeden kapatmıştı. Bir süre telefon kulağımda öylece kalmıştım.
Sesini çok özlediğimi o konuştuktan sonra daha iyi farketmiştim aşkım sönmüyor daha da büyüyordu. Ve bana ağlamam için zaman bile bırakmamıştı o yüzden ağlamak yerine hazırlanmam gerekiyordu.
Bir kaç dakikaya hızlıca hazırlanmıştım fakat bu adam yarım saatin sadece 30 dakika olduğunu bilmiyor mu acaba? Zaten yol o kadar sürüyor neyse ki uzakta değildim. Hemen kabanımı ve cüzdanımı alıp dışarı çıktım.
(Böyle olsun çok tatlı oldu xnjf)
Sonunda eve varabilmiştim Tanrım yorulmuştum buraya yetişeceğim diye koştur koşt- bir dakika. Bir dakika. BİR DAKİKA!! Ben neden koştum ki? Neye yetişmeye çalışıyordum? Resmen benimle oyun oynuyordu ve bende bunu aptal gibi yemiştim. Kendime inanamıyorum cidden nasıl yedim ki ben bunu... Kapının önünde kaldım zaten çalamıyordum zili garip bir his vardı ve çekiniyordum. Son yaşananlar bir bir canlanıyordu gözümün önünde ve ben yine aynı baksın istemiyordum. Sonunda zilin üstünde ki elimi oynatıp basmıştım. Zilin sesi bütün evi doldurduğunda yerimde kıpırdandım umarım Jungkook açmazdı aslında o asla açmazdı. Ve işte tam da düşündüğüm gibiydi Jimin açmış ve hemen gülümsemişti Jungkook'un sağ kolu olsa bile benim de en iyi dostumdu, içeriye adımımızı atıp odaya ilerlemiştik. Annesini gördüğüm de hızlı adımlar ile yanına gidip sarılmıştım o da bana sarılmıştı "Taetae özlettin kendini canım" "ah, asıl siz kendinizi özlettiniz uzun zaman oldu" deyip geri çekilmiştim. "Gel otur" diyip yanını göstermişti etrafa baktığım da karşı koltukta Jungkook'un oturuyor olduğunu görmüştüm utanmıştım ve biraz içim acımıştı gözlerimi kaçırıp başımla selam verdim ve oturdum. "Ee nereye gittin böyle" oğlunuz sırf ona aşık olduğum için beni evden kovdu demek isterdim fakat "biliyorsunuz derslerimi bir süredir aksatıyorum çalışmam lazımdı bu yüzden çalışmaya biraz ara vermek istedim Jungkook-ssi de sağolsun hemen izin verdi" demiş ve gülümsemiştim. Jimin odaya girip Jungkook'un yanına oturmuş elini dizine koymuştu "anladım canım seni görmek istedim biliyorsun ki uzun süredir buradasın ve ben seni göremeyince ev boş geldi bir an varlığına alışmışım" "biz yetemiyoruz sanırım" Jungkook içinden mırıldandığında onu duymuştum. Eminim ki diğerleri de duymuştu ama ses çıkmamıştı kimseden. "Beni düşündüğünüz için teşekkür ederim" diyip gülümsedim.
Yaklaşık 20 dakika daha oturup sohbet etmiştik fakat sonradan ilaçları alması gerektiğini söyleyip aramızdan gitmişti. Ve biz bize kalmıştık. Kimse konuşmuyordu fakat ben izleniyormuş gibi hissediyordum kafamı kaldırdığımda tam karşımda duran Jungkook'un bana bakıyor olduğunu gördüm. Bu sefer çekmedim bakışlarımı boş bakıyordu belki bir şeyler düşünüyordu bilmiyorum ama bunu asla anlamıyordum. "Taehyung-ah" Jimin'in seslenmesi ile ona çevirdim bakışlarımı "benimle gelir misin biraz seninle konuşmam lazım" "olur" diyip onu onaylamış ve takip etmiştim. Mutfağa girmisti arkasından ben de girdiğimde kapıyı örtmüş ve sandalyelerden birine oturmuştu hal böyle olunca ben de karşısında ki koltuğa oturup anlatmasını beklemiştim. Bir süre elleriyle oynayıp durmuştu. "evet Jimin-ah" sonunda kafasını kaldırmış ve konuşmuştu "Tae ben birisine aşık oldum" ah sevinmiştim gözlerimin içi bile parlamıştı bu güzel bir haberdi "kime? Nasıl biri? Tanıyor muyuz?" "Ah sakin ol Taetae ve evet tanıyorsun " heyecanlamıştım "ee kim?" "Jungkook" ses kulaklarımda çınlıyor beynimin duvarlarına çarpıp eko oluşturuyordu ben az önce doğru mu duymuştum? Bu.. içime çöreklenen hüznü ve ağlama hissini bir köşeye çekmiştim ve acı dolu gülümsememi takınmıştım "a-ah bu çok güzel Jimin söyledin mi peki?" "Hayır henüz daha değil" diyip gülümsemişti tam ağzını açacağı sırada kapı açılmış ve Jungkook içeri girmişti "Taehyung dosya?" Ona baktım o her zaman muhteşemdi fakat ben şuan da çok kötüydüm bu evden kaçmak istiyordum üstüme geliyordu duvarlar ayağa kalkıp odaya gittim çantamdan dosyayı çıkarıp arkamı döndüm tekrar mutfağa gitmek için fakat çarptığım bedenle öylece kalakaldım kafamı kaldırıp yüzüne baktığımda yakınlığımız beni ilk defa rahatsız etmişti geri adımlayıp dosyayı ona uzattım "özür dilerim bunun için" diyip koltukta duran çantamı yeniden almıştım "gideceğim hemen" demiştim ve bu süre zarfında yüzüne bir kere bile bakmamıştım. Kapıya ilerlediğim sırada annesinin sesini duymuştum gözümde ki yaşları yukarı bakarak yok etmiş ve gülen yüzümle ona dönmüştüm "nereye gidiyorsun böyle hem de beni görmeden" "kusura bakmayın ben uyuyorsunuzdur diye rahatsız etmek istemedim" "olur mu canım hem ben bugün gitmene izin vermiyorum" ne demek izin vermiyorum ilk defa bu evden kaçmak istiyordum ve beni bırakmıyordu "ama gitmem gerekiyor anlayın beni lütfen" "ben yarın döneceğim Taetae lütfen bu gecelik kal" bakışlarımı kapı pervazına yaslanmış olan Jungkook'a çevirdim arkasını dönüp odaya girdiğinde bir tür izin verme şekli olduğunu anlamıştım tekrar önüme dönüp onaylamıştım.Sonunda akşam olmuştu doğrusu saat akşam vaktini de geçmişti Jimin kendi evine gitmişti biz de üçümüz oturuyorduk işte "ah uykum geldi ben yatmaya gidiyorum" diyip kalkan bayan Chou'ya iyi geceler dileyip aramızdan gidişini izlemiştim bir süre öylece oturmuştuk "özür dilerim rahatsızlık verdiğimin farkındayım" "dosyayı bilerek mi aldın?" Dediği şey ile kafamı kaldırıp ona bakmıştım böyle mi düşünüyordu cidden yani o kadar senedir beni anlamamış mıydı? "Hayır o gün acele ile toparlandım çünkü geldiğim de evde olma demiştiniz ben de kendi kitaplarımı toplarken dosyayı da almışım" bir süre bakıştık "dosyam niye sendeydi ki" ne demek yani? O vermişti yapmam için "siz verdiniz ilgilenmem için" kafasını sallayıp başını televizyona çevirdi o televizyonu ben onu izliyordum özlemiştim hem de çok ve şuan bu baya artmıştı keşke sarılabilseydim "beni cidden seviyor musun?" Hala televizyona bakarken sorduğu soru üzerine afallamıştım evet desem kızardı hayır nasıl diyecektim? baktım sadece baktım hiçbir şey diyememek zordu. Yeniden gözlerim dolmuştu Tanrım neden bu kadar ağlaktım? Bakışlarımı ellerime çevirdim şuan da düşündüğüm şey Jimin'in de onu sevdiğiydi Jimin'e haksızlık edemezdim. Bakışlarım tekrar onu bulduğunda sol gözümden akan yaşı umursamamıştım fısıldarcasına çıkan sesime rağmen cevap vermiştim "hayır" bu cümlenin altında ezildiğimi hissettim ne tuhaf bir şeydi böyle "yalan söylüyorsun" demişti "ne farkeder?" Dedim farketmiyordu evet veya hayır sonuçta sevmiyor ve istemiyordu beni "neyse iyi geceler" demiş ayağa kalkmıştım mutfağa doğru ilerleyip bardağa su doldurmuş ve içmiştim. Arkamda hissettiğim bedenle kaskatı kesilirken belimde hissettiğim eller beni taşa çevirmişti. Kımıldayamıyordum elleri omuzuma çıkmış ve beni kendisine çevirmişti elleri ile tekrardan tezgaha itmiş ve kendi ellerini de tezgaha dayamıştı üstüme eğildiğinde kafamı yana çevirmiştim istemiyordum. Jimin seviyordu onu. Dostuma ihanet etmek istemiyordum. "Kaçıyor musun?" Sorduğu soru üzerine ona dönmüştüm yakındık Tanrım... Çok yakındık. Ellerimi göğsüne koyup ittirmiştim fakat bileklerimi tutmuştu "napıyorsunuz böyle? Çekilin lütfen." Dudağının yanı kıvrılmıştı bu halimden zevk mi alıyordu? "Niye? Sevmiyor muydun? Bu kadar yaklaşmışken itiyor musun beni? "Duygusuzca yaklaşıyorsan uzakta kalman en iyisi" "hmm" demişti erkeksi sesi ile bileklerimi kurtarmak amaçlı çekmeye çalışmıştım ama bırakmamıştı "bırakır mısınız?" "Hayır" kaşlarımı çatıp ona baktım ne yapmaya çalışıyordu ki böyle "biliyor musun Tae....
Eheheh 💜 Taekook ile kalın 💖
ŞİMDİ OKUDUĞUN
But I Still Want You / Taekook
Short StorySen beni görmesen bile ben hâlâ seni istiyorum. Ben seni, çok.