Dört Yıl Sonra
Geçmişin üzerine gitmek, geleceği kaybetmek midir?Boylu boyunca uzanan caddenin küçük çakıl taşlarıyla döşenmiş kaldırımını bitirip, aşinası olduğum kafenin görüş açıma girmesine izin vermiştim. Anılarımın en güzellerine mabedlik yapan bu kafe, benim ve arkadaşlarımın favori mekanıydı.
Koyu kiremit renginin, pencerelerinden kapısına kadar yer ettiği mütevazı bir kafeydi. Girişinde, sokak hayvanlarına ithafen su ve mama kapları vardı; günümüzde her babayiğidin yapacağı hareket değildi doğrusu.
Bugün kahvemi alıp, yer yer yağmur damlalarının görüş açımı kestiği, yer yer de güneş ışınlarının gözlerime battığı o cam kenarında oturamayacaktım.
Telefonumun epik melodisi, zihnimle aramla girdiğinde arayanın elbette ki Selin olduğunun bilincindeydim."Ekin! Nerdesin? İlk günden işe geç kalmak nedir?" Cevap vermeden kolumdaki kahverengi kayışlı saatime baktığımda, gerçekten de yalnızca yarım saatimin kaldığımın dehşetle farketmiştim.
"Selin, dalmışım!" diye panikle konuştuğumda bir yandan da parama kıyıp, taksi çevirmenin peşine düşmüştüm.
"Bu aralar fazla dalıyorsun. Neyse, gelince konuşuruz. Acele et!"
Kısa bir onay cümlesini ağzımın içinde gevelerken, kırılan şansıma şükredip ağırca gelen taksiyi durdurup aceleyle arka koltuğa atmıştım kendimi."Rose Nigrum Otel"
Şoför anlayışla başını sallayıp, gaza asıldığında sırtımı geriye yaslayıp telefonumu çıkardım yeniden.
'Taksideyim.'
Selin'e gönderdiğim mesajdan sonra, kulaklığımı çıkartıp müzik listemi açtım.
Nedenini bilmediğim bir tedirginlik usulca baş göstermişti bile.
Bring me to life henüz başlamışken, son iki buçuk ay esefle zihnimdeki er meydanına çıkmak istiyordu.Okuldan atıldığım o gün, yeni bir hayata doğru çıkılan yolda aldığım ilk demirdi.
Evime posta ile gelen bir tebligatta, duygusuz, resmî bir üslupla karalanmış birkaç cümlenin altına atılan imza, elimden alınan geleceğimin bedeli değildi elbette.İtirazlarım, savunmam dikkate alınmamıştı bile. Kısa bir münakaşa, palas pandıras daldığım odalarında yaşadığım ufak krizden sadece biriydi.
Bir ay boyunca, program başkanının kapısında yatmıştım tabiri caizse. Yine de onlar üzerinde etkim, yok denilecek kadar azdı.
Ellerinin tersiyle ittirdikleri cümlelerim, bir bedene bürünüp bana acıyan gözlerle bakıyordu sanki.Taksi, girdiği bir çukurdan dolayı, aniden zıplayınca düşüncelerime ara verip kulaklığımın birini çıkardım. Dumanı üzerinde tüten bir yol çalışması hali hazırda karşımızda dikiliyordu.
"Abla, burdan dönmem lazım, yol kapalı." Kısaca başımı salladım, halimden memnun olmayarak. Vaktim daralıyordu.
"Biraz daha acele edelim lütfen. İşe geç kalıyorum da."
Taksici, mahcup bir tavırla başını salladığında, hafifçe gülümsemiştim. Kulaklığımı takıp, gerisingeri girdiği yolu çıkan taksiden, ilgimi çektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dil-Hun
Action'Kutlama gecesi kanlı bitti.' Fizik tedavisi bugün sona eriyordu. Diğerlerine göre, bu kazayı en az hasarla o atlatmıştı ancak bilmedikleri bir şey vardı. Fiziken hiçbir sancısı olmayan bu adamın geçmişi, geleceğinin biletlerini yakmıştı. Bedeni...