Bölüm 3 🐅

22 6 0
                                    


İyi okumalar dilerim.

Kalıpsız bir ömrün, setlerin ardına sıkışmış ruhu...

Sanırım kendimi tanımlayacak olsam, en doğru cümle bu olurdu. Ucu bucağı olmayan karanlıkta iliklerine kadar özgür.

Sabahın ilk ışıklarını karşılamış olmanın mahmurluğu üzerime sinmişti. Odamın köşelerine sinmiş, adım atsa silinip gidecek bir yorgunluk silsilesi de sandalyesini çekip yanımızda sabahlamıştı.

Sabaha değin, zihnimde envai çeşit kurt gezinip durmuştu; Sebepsizce, varlığına aşina olduğum.

Yeni bir şey yapmak her zaman beni heyecanlandırır, dolayısıyla hatalar silsilesinin dizilmesine yol açardı.

Çekingen biri değildim ama girişken biri de değildim doğrusu. Aralarda bir yerlerde yolunu bulmaya çalışanlardandım.

Bugün de böyle hissediyordum. Nerede susup, nerede konuşacağımı pek kestiremiyorum. O yüzden gözlerine fener tutulmuş tavşan gibi etrafıma bakınıyordum.

"Ekin..." dedi Alp.

Bana seslenmesiyle birlikte, tünediğim plastik sandalyeyi geriye doğru kaydırdım.

"Anlatsana kendini," dediğinde dudaklarımı dişleyip, kaşlarımı çatmıştım.

Sanki düşüncelerimi okumuş gibi bunu söylemesi garip olmuştu.

Ona cevap vereceğim sırada personel odasının kapısı açıldı ve içeri dün gece adının yanına soru işaretleri iliştirdiğim personel müdürümüz geldi.

Selin, Mehmet, Alp, Atakan, Buse ve ben eşzamanlı olarak müdürümüze baktığımızda, onun soğuk bakışları üzerimizde ifadesizce dolaşıyordu.

Yüzündeki hoşnutsuz ifade ise, ona hasmış gibiydi. Sanki yüzü başka bir şekle giremeyecek kadar onunmuş gibi.

Odadaki herkes sessizlik yemini etmişçesine durgundu. Gözlerimi çalışma arkadaşlarımın üzerinde dolaştırırken, sessizliği bozan da yine Müdür Bey olmuştu.

"Arkadaşlar," diye sessizliğe virgül koydu Taylan Bey.

Anlatacakları var gibiydi ve sabırlı bir insana da benzemiyordu. Ağırlığını bir bacağına verip, kollarını kavuşturmasını izledim.

"Biliyorsunuz, bu akşam Yılmazer Holding'in kutlama yemeği olacak ve yine biliyorsunuz ki bu onların bu otelde kutladığı ilk yemek değil. Fazla titiz ve misafirleri konusunda oldukça hassaslar."

"Ama Taylan Bey, elimizden geleni yapıyoruz." Selin araya girdiğinde kısa bir anlığına bakışlarımı ona çevirmiştim.

Taylan bıkkınca bir nefes verdi biçimli burnunu şişirip.

"Biliyorum. Ama gelen bazı uyarılar var bizim kendi üstlerimizden." dediğinde gözleri Alp'te takılı kalmıştı.

"Ne gibi uyarılar?" diye sordu Alp.
Atılan taşın kendisine olduğunu kavramış ve onu havada yakalamıştı ustaca.

"Zaten ne olduğunu çok iyi biliyorsunuz. Tek tek anlatmamı gerektiren bir durum göremiyorum." Ses tonu bant kaydı gibiydi. Duygudan yoksundu.

Alp sırıtıp, başını önüne eğdi.

"Rahat tavırlarınızdan mümkün mertebe feragat edin, sık sık olan masa turları da misafirleri bunaltır. Herhangi bir misafirin garson aramasını da istemiyorum aynı zamanda. Zamanınızı iyi ayarlayın. Şef Garsonunuz Mehmet. Gerekli talimatları ondan alacaksınız. Var mı sorusu olan?"

Müdür Beyin profesyonelliğine hayran kalmıştım. Söylediklerini unutmamak için zihinime kazıyıp bir an önce işe koyulmak için yerimden kalktım.

Dil-HunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin