3.Bölüm:"Vurgun."
Burası Alaçatı'ydı, kimisinin belalı olarak tanımlayıp adım atmadığı, kimisinin yuva olarak benimsediği, evim dediği yer. Alaçatı'nın isminin duyulmasına katkı sağlayan birkaç belli başlı kişi vardı, soygunlarla veya insanın ağzını açık bırakan ölüm yöntemleriyle tanınmış bir yerdi Alaçatı. Başından beri burada olup, buraya ev deyip, buranın adını duyuran azınlıktan ikisiydi onlar: Ekici ve Hayalet.
Ahmet Oğul'un izin verdiği sessizlik boyunca birbirlerine baktılar. İkisi de birbirini tanıyordu aslında fakat bu tanışma hep hikayeler yoluyla olmuştu. Sarp Atmaca, Korkut'u arkadaş grubundan ve planlarının dengesinden tanıyordu mesela. Korkut ise Sarp'ı onun hakkında konuşulan birkaç dehşet hikayeden tanıyordu. Yıllar boyunca ismen tanıdıkları iki mahluk şu an birbirilerine merakla sanki ilk defa görüyormuş gibi bakıyorlardı.
Ahmet Oğul'un bağırmasını duyduklarında ikisi de dikkatlerini o tarafa verdiler. "Öldürün! Öldürün artık!" Hırsla bağırdığında yanında duran korumalı atağa geçti.
Birkaç el silah sesi duyuldu, Korkut vakit kaybetmeden belindeki silahı çıkartırken bir yandan da vurulup vurulmadığını düşünüyordu. Vurulsaydı bir acı hissederdi, hâlâ tek parça olmanın rahatlığı ile nişan alarak korumaları bir bir eledi.
Fakat tek başına onca korumaya yetemiyordu. "Yardım etsene ulan!" diye bağırarak başını yan tarafına çevirdiğinde Sarp Atmaca'nın bacağından vurulmuş bir şekilde yerde süründüğünü gördü.
Kollarını kullanarak kendisin çöp konteynerının arkasına taşımaya çalıştığını gördü. Ağzının içinden bir küfür mırıldandı, dikkatini korumalara yönlendirdi ve elini hızla tutmaya çalışarak sanki cam şişe kırıyormuş gibi insan öldürmeye devam etti.
Zaten o mermilerin birinden birini vurmaması saçma olurdu.
Geride yaşayan sadece üç koruma kaldığında, Ahmet Oğul panikle bağırmıştı. "Silah! Silah getirin bana!"
Bir koruma ters yöne doğru koşarak gittiğinde Korkut'un üzerindeki baskı azalmıştı. Silahını sıkı sıkıya elinde tutarken geriye doğru yürüdü. Başını yere eğerek neredeyse çöp konteynerının yanına yanaşmış olan Sarp'ı gördü, silahsız elini adamın koltuk altına yerleştirdi ve sertçe yukarıya çekerek kaldırdı onu.
Sarp yüzü buruşmuş bir vaziyette Korkut'un yardımını geri çevirmeden kabullenmişti. "Vurulan ayağına basma." diyerek uyardı onu Korkut. Sarp tek ayağıyla seke seke, Korkut'tan destek alarak çöp konteynerının arkasına yerleşti. Korkut bedenini Sarp'un yanına bıraktı ve derin nefesler aldı.
"Son iki koruma kaldı, diğeri Ahmet'e silah almak için gitti. Silah Ahmet'e ulaşırsa işimiz zorlaşır."
Sıkılgan bir nefes verdi Sarp. Belindeki silahını çıkardı, başını çöpün yanından çıkararak adamlara baktı, silahıyla nişan aldı ve iki el ateş ederek korumaları öldürdü. "Bu kadar konuşmana gerek yoktu." dedi Korkut'a hitaben.
"Ahmet hâlâ hayatta."
"Öldür o hâlde!" dedi Sarp sesini yükselterek. Sanki bacağından içeriye bir yılan girmiş ve acı vererek bedeninden yukarıya çıkıyormuş gibi hissediyordu, yanındaki adam Korkut Ekici bile olsa, ona tahammül edecek durumda değildi.
Ayağa kalktı Korkut çevik bir hareketle, bir el ateş sesi yayıldı sokakta, Ahmet Oğul'un cansız bedeni yere serildi mermi sesinin yankısı eşliğinde.
Eğilip Sarp'ın bir kolunu omzuna attı ve adamın canının acısını önemsemeden hızla ilerlemeye başladı.
Doğrusu Sarp'ın bu kadar sessiz oluşuna şaşırmıştı. Usta bir katil bile olsa, bacağından vurulmuştu. Korkut adamın bacağındaki yarayı gözü değdiği kadar görmüştü, o bile ne kadar çok kan kaybettiğini anlamasına yetmişti. Buna rağmen Sarp'taki tek değişim, nefes alış verişlerinin hızlanışıydı.