İlk bölümü yayınlamak için biraz bekleyecektim. Ama dayanamadım. Beğeneceğinizi umuyorum. Biraz kısa oldu. Giriş olarakda görebilirsiniz. İlk defa böyle bir şey yazacağım için yorumlarınız benim için gerçekten çok önemli. Yorumlarınızı ve beğenilerinizi bekliyorum. İyi okumalar. :) -Elif
Kompartımanın kapısı açıldığında kafamı okuduğum kitaptan kaldırdım. Gelenlerin on dakika önce üzerlerini değiştimek için çıkan Albus ve Scorpius olduğunu biliyordum. İkiside bana aldırmadan karşımdaki yerlerini aldılar ve hararetli konuşmalarına devam ettiler. Bu sırada Scorpius’un kravatını bağlamadığını, avucunda top yapmış halde durduğunu fark ettim. Gömleğininde iki düğmesi açıktı. Halbuki o, her zaman gömleğinin her bir düğmesini kapatır, kravatını da düzgünce bağlardı.
Albus, “Sana diyorum, babam bu yılbaşında dışarı çıkmamıza izin verdi.” Dediğinde kitabımı kapatıp kucağıma koydum. Scorpius inanmayarak gözlerini devirdiğinde bunu yapmasını ne kadar özlediğimi hatırladım. Harry dayım özel günlerin her zaman aile ile kutlanmasına özen gösterirdi. Her yılbaşında Albus Scorpius’la birlikte Hogsmade’de yapılan şenliklere katılmak isterdi ve Harry dayımda her seferinde hayır derdi. Bu yıl ayrıcalık yaptığını hiç sanmıyordum
“Hem bu sefer Rose’da gelecek. Ailecek gitmiş sayılırız.” Dedi Albus beni göstererek. Scorpius göz ucuyla bana bakarken şaşkınlığımı gizleyememiştim. Benden habersiz iş yapmalarını sevmediğimi biliyordu.
“Sanki babam Malfoy’la dışarı çıkmama izin verirmiş gibi...” diye mırıldandım. Mırıldanmama rağmen ikisi de gayet net duymuştu. Scorpius’un yüzü düşerken yanlış bir şey mi söylediğimi düşündüm. Bence söylediğimin kötü bir tarafı yoktu. Doğruydu sonuçta. Babam hayatta yılbaşını Malfoy’la kutlamama inanmazdı.
“Baban eski kafalı olmaktan yorulmadı mı, Weasley?” diye sordu Scorpius. Sinirle ona döndüm. Soğuk gri gözleri üzerimde gezinirken kucağımdaki kitabı ona fırlattım. Kitap ona çarpmamıştı bile. Havada yakalamış, bana uzatmıştı. Sinirle geri aldım ve tekrar fırlatmamak için kendimi tuttum.
“Babam hakkında doğru konuş, Malfoy!” diye tısladım. Malfoy umursamazlıkla gözlerini devirdi ve başını cama çevirdi.
“O da arkadaş olduğumuzu anlamalı ve bana güvenmeli.” Dedi bana dahi bakmadan. Babamın ona güvenmeyişi onu üzmüş müydü? Cidden, babamın ne düşündüğünü niye önemsiyordu ki?
Ona cevap vermedim. Kitabımın ilk sayfasını açtım ve okuyormuş gibi yaptım. Onunla uğraşmak şu an istediğim en son şeydi zaten.
“Hep bunu yapıyorsun, Weasley. Ne zaman bir tartışmaya girsek kaçıyorsun.” Dedi Scorpius yavaşça nefesini verirken. Gözlerimi kitabımdan çekmeden “Senin aksine ben kavga etmekten haz almıyorum, Malfoy.” Dedim. Ona bakmasam da gözlerini devirdiğine adım gibi emindim.
Tren durduğunda Scorpius hala gömleğini düzeltip kravatını takmamıştı. Bu dağınık haliyle bile çok çekiciydi. Kafamı onun göğsüne gömüp, kalp atışlarını dinlemek ve büyüleyici kokusunu içime çekmek istiyordum. Ama bana karşı olan sinir bozucu davranışları yüzünden ona açılmayı geçtim, adam gibi bir konuşma bile yapamıyorduk.
“Scor?” diye sordu Albus gözlerini kısarak. “Üstünü düzeltmeyecek misin?”
“Ah.” Dedi Scorpius üzerine bakarken. O gömleğinin düğmelerini kapatırken kitabımı aldım ve kompartımandan çıktım.
◆◆◆
Şenlik başladığında hızla tabağımdakilere saldırdım. Kimse benim kadar acıkmış olamaz diye düşünüyordum ki tıpkı benim gibi tabağına saldırmış Hugo’yu görünce yalnız olmadığımı anladım. Hugo sadece tabağına odaklanmış, ona yavaşlamasını söyleyen Lily’i umursamadan yemeğini yiyordu. Ona gülmemek için kendimi tuttum çünkü benimde biraz önce tıpkı onun gibi göründüğüme emindim.Yemeğimi daha yavaş yemeğe çalışarak beni dürten James’e döndüm.
“Quidditch için yeni bir tutucuya ihtiyacım var Rose.” Dedi. Lafını bölmek için ağzımı açmıştım ki elini havaya kaldırdı ve ben daha konuşamadan lafı ağzıma tıktı. “Yetenekli olduğunu biliyorum. Katılmana ihtiyacım var.”
“Nath’e ne oldu?” diye sordum. Son iki yıldır Quidditch tutuculuğunu o yapıyordu ve gayette iyiydi.
“Takımdan ayrıldı.” Dedi James ve boğaçasından büyük bir ısırık aldı.
“Neden?” diye sordum. Nath tutuculuğu çok severdi. Bir anda ayrılması hiçte mantıklı değildi.
“Nedenini öğrenirsin sonra. Katılacaksın, değil mi? Zaten geçen yıl Slytherin kazandı. Bu senede onların kazanmasını istemiyorum.” Başımı salladım. James’i kıramazdım. Seçmelere gittiğim an beni takıma alacağını biliyordum ama yine de benden daha iyi birinin çıkacağını umut ediyordum. Slytherin’le maç yaptığımızda Scorpius’la karşı karşıya gelmek hiç istemezdim. Çünkü o maçta bambaşka birine dönüşüyordu. Kazanma hırsı onu karanlık bir tarafa çekiyordu. Ve gerçekçi olmak gerekirse, bu da beni etkiliyordu.
James yanağıma sulu bir öpücük kondurup “Harikasın Rosie.” Deyip masanın diğer ucuna giderken gülümsemeden edemedim. Sevgilisinin yanına oturup onunla konuşmaya daldığında hala onlara bakıyordum. Sandra ve James okulların kapandıktan sonra çıkmaya başlamışlardı. Bütün yazı birlikte geçirmişlerdi. Onlardan daha tatlı bir çift olamazdı. Sandra Nath’in kız kardeşiydi. Belki de Nath, James ve Sandra’nın çıktığını öğrendiğinde sinirlenip takımdan ayrılmıştı. Eh, en iyi açıklama buydu.
Gözlerimi yemek yerken bile el ele tutuşan James ve Sandra’dan alıp Scorpius’a çevirdim. Odanın diğer köşesindeki Slytherin masasında sessizce yemeğini yiyordu. Birbirimizi görebileceğimiz bir hizada oturuyordu. Albus’un konuştuğunu görebiliyordum. Albus’la birlikte gülmeye başladıklarında bana o kadar uzak olmasına rağmen kahkahaları kulaklarımda yankılanıyordu. Onunla sevgili olsak nasıl olurdu diye düşünmeden kendimi alamıyordum. James ve Sandra gibi yemek yerken el ele tutuşsak? Ama hayır. Bunun imkanı yoktu. Scorpius ve ben anlaşsak bile o öküzlüğü bırakmazdı. Yine kavga ederdik. Masada elini tutsam “Elimi mi yemeyi planlıyorsun, Weasley?” der geri çekerdi. Belki o bana kibar davransa... Belki...
“Rose!” Lily’nin bağırmasıyla gözlerimi birkaç kez kırptım ve ona döndüm. Ellerini havada sallamayı bırakıp indirdiğinde bir süredir bana seslendiğini anladım.
“Pardon.” Diye mırıldandım. Scorpius dikkatimi dağıtıyordu işte!
“Quidditch takımına katılacak mısın cidden?” diye sordu Lily. Onaylarcasına başımı salladım. Ardından Hugo’yla Quidditch hakkında hararetli bir konuşmaya daldıklarında gözlerimi yeniden Scorpius’e çevirdim. O da bana bakıyordu. Gri-Mavi karışımı gözleri kalabalığı yarıp benim gözlerimi bulmuştu. Kafamı hızla tabağıma indirdim. Neden bana bakıyordu ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zümrüt Yeşili
FanfictionSinirle başımı kaldırdığımda Scorpius gülmemek için kendini tuttu. Son yarım saattir kütüphanenin sessizliği bozan şey Scorpius'un kalemi ritmik hareketlerle masaya vuruşuydu. Başta bunu sorun etmeyerek çalışmaya devam etmiştim. Ama Scorpius'u düşün...