Beyaz çiçeklerle dolu bir bahçede koşuyordum. Bir sonu yok gibiydi. Her yer öylesine güzeldi ki gerçek olduğuna inanmak güçtü.
Gökyüzünde parlayan güneşe bakıp gülümsedim. Tam o anda kara bulutlar sonsuz maviliği sardı. Çiçekler, yerlerini dev ve korkunç ağaçlara bıraktı.
Gök gürültüsünden ölesiye korkardım. Şimşekle birleşince kalbimin sıkışmasına sebep olurdu
Aniden bastıran yağmurla tekrar koşmaya başladım. Nereye gittiğimi bilmiyordum. Tek isteğim bu lanet ormandan kurtulmaktı.
Gözlerimi açtığımda terden sırılsıklam olmuş yastığıma sarıldım. Nefes nefeseydim ve karanlık yüzünden korkum iki katına çıkmıştı.
El yordamıyla telefonumu aradım. El fenerini açıp odanın içinde neler olduğunu inceledim. Aydınlıkken en mutlu olduğum yerdi oysa..
Titreyerek kalkıp ışığı açtım. Böyle zamanlarda Minseok'tan uzak olmak beni deli ediyordu. Ayrı evlerde yaşama kuralımı bir an önce değiştirmeliydim. Onsuz kalmak, aşkını hissetmediğim için yeterince zorken bir de kabuslar görüyordum.
Minseok karanlık işlerin adamıydı. Hayatımın aşkı.. Liseden beri sevebildiğim ve bana dokunabilen tek erkek.. Ondan başka sevilmeyi hak eden biri olduğuna da inanmıyordum.
Dışardan bakıldığında Minseok korkulacak bir adamdı. Başkalarının kabusu olurdu. Lisedeyken de bu böyleydi. Ondan ve arkadaşlarından herkes korkardı. Kimse konuşmaya cesaret edemezdi. Bunu ilk başarabilendim. Bu da cesaretim sayesinde olmamıştı elbet. Kalbimde kocaman bir aşk vardı.
Ondan deli gibi korkuyorken kafa tutmuş, bunun sonucunda da grubuna alınmıştım. Yani ben de kötü çocuklardan biriydim. Çünkü kimse kalbimi görmüyordu. Bu maskenin arkasına saklanmak kolay olmuştu.
Ona hislerimi açtığımda benden şüphe duymuştu. Fakat onu onun gibi olduğuma ikna etmem uzun sürmemişti. Yanımda kalması için istediği her şeyi yapıyordum.
Tabi hayatımız kavgayla geçmiyordu. Aşk vardı. Büyük bir aşk..
Minseok beni sevdiğini söylerken duvarları yoktu. Baş başa olduğumuz her an kalbine dokunmama izin veriyordu. Bu ikimiz arasında susarak imzalanmış bir anlaşmaydı. Yaşadıklarımız ikimizin dışına çıkmayacaktı.
Üniversiteye gitmeyi çok istesem de yapmamıştım. Kötü çocuklar sadece para yerdi. Birilerinden alarak zengin olur ve asla okumazdı. Yine de bazı şeylerden vazgeçemiyordum.
Bir dergi kurmuştum. Minseok bunu bilmiyordu ve asla öğrenmeyecekti. Hayatım boyunca nasıl saklayacağıma emin değildim. Fakat bunu bir şekilde başaracağıma inanıyordum.
İki ayrı hayat yaşıyordum. Minseok'un, içinde her türlü pisliği barındıran barına gidip boy gösteriyordum. Bu birinci Sehun'du. Soğuk, ifadesiz ve sert.. Diğer Sehun naif biriydi. Kurduğu dergide herkesle iyi geçinirdi. Bara giderken giydiği takım elbise ve itici saç modelinden eser yoktu. Dağınık saçları, sevimli gösteren gözlüğü ve salaş kıyafetleriyle gerçek Sehun'du. İkisini görenler asla aynı kişi olduğuna inanmazdı. Çünkü biri diğerine hiç benzemiyordu.
Ne zamana kadar süper kahramanlar gibi ikili bir hayat süreceğime emin değildim. Fakat Minseok'un öğrenmemesi için her şeyi yapabilirdim. Kendimi ona adayarak yaşayabileceğini biliyordum. Buna rağmen arada bir kendim olmak istiyordum.
Belki bir gün bunu elimden almak isteyecekti. Belki de beni bırakıp gidecekti. Hayatın bana çizeceği yol hangisi olursa olsun yaşamak istiyordum. Sonunda onu kaybedecek olsam bile.. Çünkü biliyordum ki geri kazanmak için de her şeyi yapabilirdim. Gerçek Sehun asla pes etmezdi.