"Sehun, neden ağlıyorsun?"
Dolu gözlerle gözlerime bakıyordu.
"B-ben.. Ben.."
"Ssshh geçti sevgilim. Çok mu etkilendin?"
Kollarını etrafıma sıkıca sarıp saçlarımdan öptü.
"Bitti değil mi?"
"Bitti sevgilim."
Yaşlarımı silip gözlerime baktı.
"Bana anlatmak istediğin bir şey var mı?"
"Hayır.. Sadece.. Artık birilerini zehirlemeyeceğinden emin olmak istiyorum."
"Endişelenme. İçerden çıkamayacak."
Yanağına dokunup dolu gözlerine baktım.
"Sen de mi etkilendin?"
"Aslında hayır. Yani etkilendiğim şey olanlar değil."
"Ne peki?"
"Ağladığında canımın acıdığını hissettim."
Zorlukla gülümsedim.
"Gecelerin kralından neler duyuyorum?"
"Yaşadığımız hayat her ne olursa olsun sevgimden şüphe etme."
"Böyle olduğun için teşekkür ederim."
"Sadece sana karşı.."
Kokusunu içime çekip göğsüne sokuldum. Bazen emrimiz altındaki adamların bizi böyle görme ihtimalini düşünüyordum. Bir daha bizi asla ciddiye almazlardı. Hissiz görünen iki adam yalnız kaldıklarında oynaşıyordu. Onlar için tam bir eğlence konusuydu.
Bir süre Minseok'un kollarının arasında sessizce bekledim. Uyuduğumu sanıyordu. Uyumak için beni bekleyeceğini biliyordum. Bu yüzden numara yapmaktan başka çarem yoktu.
Onun uyduğuna emin olduktan sonra yavaşça yataktan çıktım. Küçük odaya gidip dolabı açtım. Abimden kalan eşyalarla doluydu.
Kutuda en üstte bana bıraktığı defterler vardı. Minseok'la ayrılırsam okumamı istiyordu. Her hatırladığımda tüylerim ürperiyordu. Sahip olduğum tek şey onun sevgisiyken, ayrılığı düşünmek kanımı donduruyordu. İstemsizce ağlamaya başladım.
Kutuda birkaç tane yıldız vardı. Yıldızları izlemeyi severdi. Bu yüzden tavanından sarkan iplerde asılı duran yıldızları vardı. Tek tek hepsine dokundum. Onları taktığımız günü hiç unutmuyordum.
Eski model arabalardan oluşan küçük bir oyuncak araba koleksiyonu vardı. Yaşlarımı silip hepsini kumaş poşetlerinden çıkardım. Parası oldukça bir tane alır, özenle rafına dizerdi. Hatta bir gün en sevdiği kahverengi arabayı düşürdüğümü hatırlıyordum. Amacım sadece tozlarını almaktı. Fakat araba tuzla buz olmuştu. Akşam olup da o eve gelene kadar ağlamıştım. Fakat sonunda beni sakinleştirmek için sarılmıştı.
Ailemizden sonra acı çektiğimi hiç hatırlamıyordum. Çünkü abim benim sağlıklı ve mutlu olabilmem için her zaman çabalardı.
Kutudan çocukken oynadığı misketlerle dolu fileyi çıkarıp renklerini inceledim. Bir de midyelerle dolu kavanozu.. Kendimize hediye ettiğimiz küçük tatilimizden kalmıştı.
"Sehun?"
"M-minseok?"
Kutuyu bırakıp kapıya ilerledim. Görmemesi için odaya götürmeyi planlıyordum. Fakat ısrarla odaya girmeye çalışıyordu.
"Ne oluyor burada? Neden ağlıyorsun?"
"Bir şey yok. Gerçekten yok."
"Benden bir şey sakladığına emindim."
"Minseok lütfen.."
Gözlerime hayal kırıklığıyla baktı. Sakladığım eşyaların beni neden ağlattığını söylemediğim için böylesine kızıyorsa asla gerçek Sehun olamayacaktım.
"Bana neden ağladığını anlatır mısın?"
"Ben.. Anlatmak istemiyorum."
"Biz sevgiliyiz Sehun. Benden bir şey saklamanı istemiyorum."
"Saklamıyorum."
"Saklıyorsun. Chanyeol biliyor mu?"
"Onunla ne alakası var şimdi?"
"Biliyor değil mi?'
"Hayır."
"Bana güvenmediğin için mi anlatmıyorsun sevgilim?"
"Sana güveniyorum Minseok. Sadece sana güveniyorum."
Elimi tutup odadaki koltuğa oturttu ve yanıma oturup gözlerime baktı.
"Bana her şeyi anlat."
Bir süre sessiz kaldım. Öylece kutudan çıkan eşyalara ve boş duvarlara baktım. Her şeyi anlatamazdım belki ama yalnızlığının sebebini anlatabilirdim.
"Bu eşyalar.. Onlar abimin."
"Bir abin mi var?"
"Kim Jongdae.. O elimden alana kadar vardı."
"Nasıl yani?"
"Liseyi ilk bitirdiğimizde bir süre ortadan kaybolmuştum."
"Gittiğini sanmıştım."
"Eski evimdeydim. Bir ölü gibi.. Onun hayaletinin gelip beni de yanına almasını bekliyordum."
"Böyle konuşma."
Uzun uzun abimden ve geçirdiğim acı dolu günlerden bahsettim. Uyuşturucuya karşı neden bu kadar tepkili olduğumu artık biliyordu. Hissettiğim acının tazelendiğini hissediyordum. Fakat onun sevgi ve şefkat dolu dokunuşları her duyguyu bastırıyordu. Kendimi onun kolları arasında değerli hissediyordum. Daha özel, değerli ve güvende..
"Birbirimizden bir şey saklamayalım. Olur mu?"
"T-tamam"
"Belki bir gün ben de sana anlatırım."
"Neden şimdi değil?"
"Şimdilik senin yaralarınla ilgilenmeliyiz."
"Geçmişinde kötü bir hikaye mi var? Bugüne kadar bana neden yaralarını göstermedin?"
"Bilmiyorum.."
Uyumam için kollarını şefkatle sarıp saçlarımla oynamaya başladı.
"Chanyeol'le konuş. Yarın akşam burada olsun."
Başımı sallayıp kendimi uykuya bıraktım. Arkadaşımla arama girmemeye karar vermişti demek. Diğer insanlara karşı nasıl olduğu umurumda değildi. En azından bana karşı sevgi doluydu.
Sabah uyandığımda Minseok yanımda yoktu. Yastığa bıraktığı notta işe gittiği yazıyordu.
Hemen kalkıp duşa girdim. Hızla üzerimi değiştirip dergiye gittim. İşimi ihmal ettiğim için kendimi suçlu hissediyordum.
Dosyalara gömüldüğüm saatlerin sonunda. Chanyeol'e telefon ettim. Bu daveti bekliyormuş gibi hemen kabul etti. Minseok'un geleceğini öğrenince biraz bozulduğunu hissettim. Fakat bu konuda daha fazla çaba gösteremezdim. Bir araya gelmeleri onlar için yapabileceğim son şeydi. Birbirleriyle iletişim kurarlarsa ne Chanyeol gerilir, ne de Minseok kıskançlık krizi geçirirdi.
Eve gidip biraz hazırlık yaptım. Akşam benim için zor olacaktı. Nedense ikiye bölünmüş hissediyordum.
Bir yarım eski Sehun'a ait olan bir dostla sohbet edecekti. Diğer yarım ise değişen Sehun'un sevgilisine olan bağlılığını gösterecekti. Tüm bunların yanında tek bir şey diliyordum. Umarım geceyi sorunsuz atlatabilirdim. Yoksa ne gerçek Sehun'un dostu ne de serseri Sehun'un sevgilisi kalırdı. Olası bir karmaşa hayatımı mahvetmeye yeterdi ve buna asla izin vermeyecektim.