Bıçaklanma

523 30 22
                                    

Yağmur yavaş yavaş dinmeye başladığında içtiğim kahveyi bitirerek hesabı ödedim ve kafeden ayrıldım.
Hala daha çiselese de rahatsız etmiyordu yağmur artık. Eğer o kafeye sığınmasaydım muhtemelen kendimi geçtim şemsiyem olmadığı için çantamda ki kitaplarım da ıslanacaktı. Allah'tan kurs binasının hemen yanında bulmuştum bu kafeyi.

Lise bittikten sonra istediğim bölümü kazanamadığım için tercih yapmak yerine bir sene daha çalışmayı tercih etmiştim. İstediğim şey sadece iyi bir meslek sahibi olmaktı fakat aldığım puanla bunu gerçekleştiremezdim.

Siyah postallarım yolda tok ses çıkarırken yine siyah olan kabanıma iyice sığındım.

Evde beni bekleyen babamı hatırlayınca keşke biraz daha kafede vakit geçirseydim diye demeden edemedim. Onunla daha az görüşmüş olurdum.
Bir kardeşimin ya da abi veya ablamın olmasını isterdim. Gerçi benden başka birinin daha hayatının mahvolmasını istemezdim ya orası aynı.
Annemi çok özlüyordum. Ben liseye başladığım yıl onu kaybetmiştik.
İlk üvey annemi de lise üçte kaybetmiştik. Ne trajedi ama.

Babamın annemi kaybetmemiz üzerine kısa sürede evlenmesi ondan uzaklaştırmıştı beni. Hele şimdi de başka bir kadınla evleneceğim diye tutturuyordu ya..

Düşünmek ve canımı sıkmak istemiyordum ama bunu nasıl yapabilirdim ki?

Annemle beraberken ona aşık olduğunu sanıyordum. Ama aşık bir insan sevdiğini kaybettikten kısa süre başka birinin kollarına nasıl atılırdı ki?
Bu yaşadığım olay da bana aşk diye bir şey olmadığını inandırmıştı.
Takıldığım kişiler dışında yanıp tutuştuğum, aşığım dediğim kimse olmamıştı. Muhtemelen de olmazdı.

Her zaman geçtiğim sokaklardan birisine girince karşılaştığım şey ile donup kaldım. İki kişi birbirlerini öldürürcesine kavga ediyordu resmen. Çevreme bakındım hızla. Bir dükkan veya mağaza yoktu evlerde yaşayan insanlarda dışarıya çıkıp ilgilenmiyordu. Tamam bu sokak pek güvenli değildi ama böyle şeyleri başka kim engelleyebilirdi ki?
Başka yapabileceğim bir şey yoktu.
Benim de kaçmam ve görmezlikten gelmem gerekiyordu. Evet öyle yapacaktım.

Evet tam olarak böyle yapacaktım fakat gördüğüm manzara fikrimi tamamen değiştirmeseydi. Hırkasının şapkasıyla yüzünü gizleyen adam elindeki küçük ama keskin bıçağı kavga ettiği kişiye sertçe geçirince ne yapacağımı bilemedim. Böyle bir olaya tanıklık etmek benim için şok ediciydi.
Ağzımdan şaşkınlıkla çıkan ses beni kendime getirdi  ve anında ağzımı elimle kapattım. Diğer adam yavaş yavaş yere yığılırken acı çektiğini saklar gibiydi. Elinde ki kanlı bıçakla dikilen adam yaptığına şaşırmış gibi öylece kalakaldı. Benim gibi.

Etrafına bakındığında benimle göz göze gelmesi uzun sürmedi. Korkudan yanlış mı görüyordum bilmiyordum ama adam bana yaklaşmak yerine diğer yönden koşmaya başlamıştı.
Rahatlamıştım.

Ama bıçaklanan adama yardım etmem gerekiyordu. Başımı derde sokmamalıydım. Bir insanın canı söz konusuydu ne de olsa. İnşallah bana bir şey yapmaz diye içimden geçirerek yavaş ama sarsak adımlarla adamın yanına ulaştım. Dizlerimi kırıp yere oturdum ve yavaşça yaklaştım. Gözlerini kırpıştırdı ve bana baktı. Zor aldığı nefesle "Git burdan." dedi.

Ne?

"Pardon?"
Elimde olmadan dile getirmiştim şaşkınlığımı. Ölmek üzere olan birisi yardım istemek yerine böyle bir geri çeviriş yapmazdı. Tabii adam ölmek istemiyorsa.

Her zaman nerden geldiğini bilmediğim cesaretim ile ağzıma geleni konuşurdum. Şu an olduğu gibi.
"Ölmek üzeresin yardım isteyeceğine git buradan mı diyorsun gerizekalı? Ayrıca bende başımın belaya girmesine hevesli değilim. Şurada insanlık yapıyorum. Arkama bakmadan gidebilirdim. Sende burada geberip gidebilirdin. Şuna bak ne kadar kan kaybetmişsin hala yardımımı geri çeviriyorsun. "
Hızımı alamamıştım ama dediklerimde haklıydım çünkü yarı oturduğu yerde giydiği kıyafet, kolu ve en çokta yer kan olmuştu. Ölmek üzereydi gerizekalı.

KesikHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin