I Can Save Us

299 33 34
                                    

Donghyuck'un Jeno'nun evinde kalmaya ve dışarı çıkmamaya başlayalı üç gün, Jeno'nun ise yeniden rüya görmeye başlayalı iki gün oluyordu. Rüyaları hep kesik kesikti. Tam bir şeye ulaştığını düşündüğünde uyanıyordu.

Donghyuck, Mark'la atıştıkları günden iki gün sonra garip davranmaya ve konuşmamaya başlamıştı. Telefonunu tamamen kapatmış, bataryası ve sim kartı dahil her şeyini söküp bir kenara atmıştı. Merak edip sormaya çalışmıştı ama her girişiminde Donghyuck gözleri dolu bir yavru kedi gibi suratına bakıp yanınadan uzaklaşıyordu.

En yakın, pardon tek arkadaşınız sizden bir şey gizleseydi sorunu nerede arardınız? Kendinizde, değil mi? Belki de aramazdınız. Ama Jeno arıyordu. Jaemin yüzünden arkadaşıyla arasını bozuyordu. Bunu engellemek istiyordu ama bir yandan da Jaemin'i istiyordu.

Şimdi, saate doğru açık tuttukça ağrıyan ve dolan gözlerini çevirdi. Altıya geliyordu, güneş doğmaya başlıyordu. Üç saat sonra dersi vardı fakat bütün gece vaktini düşünmeye çalıştığından uyuyamamıştı.

Gözlerini yavaşça kapatırken yatağına uzandı. Sırtına bir ağrı girdiğinde belini acıyla gerdi ve battaniyesine sıkıca tutuldu. Derin bir nefes aldı ve ses çıkarmadan ağrının geçmesini bekledi. Donghyuck ince duvarın arkasında, diğer yatakta uyuyordu. Uyanması isteyeceği en son şey olabilirdi.

"Jaemin nereye gidiyorsun? Bekle!" arkasından koşarak ürkütücü bir şekilde kıkırdayarak ve sekerek yağmurun altına ilerleyen çocuğa yetişmeye çalıştı. Gök gürlediğinde Jaemin bir an duraksamış sonra zıplayarak ilerlemeye devam etmişti. "Jaemin!"

"Yağmur çok fazla yağıyor, dursana!" Jaemin ona doğru dönmüştü. Geri geri yürürken omuz silkti ve Jeno'ya sırıtarak sırtını ona döndü tekrardan. "Seni var ya..." diye sinirle soluyup nefesini toparladı ve arkasından koşturmaya devam etti. Jeno'nun koşmaya başladığını fark edince o da ağaçların arasına dalıp koşmaya başlamıştı.

Ağaçların arasında ilerleyen turuncumsu saçları gördüğünde peşinden yukarı tırmanmaya başlıyordu. "Nereye gidiyorsun?" diye seslendi arkasından. Jaemin sadece kıkırdamakla yetinmişti. Tırmanmaya devam etti. Kendisini nereye götürmeye çalıştığını deli gibi merak ediyordu.

Yosun tutmuş taşlar yüzünden bir an ayağı kaydığında ve dengesini kaybettiğinde istemsizce bağırmıştı. O an kendisinden yukarıda olan çocuğun endişelenip kendisine baktığını fark edince içinde bir şeyler yer değiştirmeye başlamıştı. Jaemin ondan nefret etmiyordu. Hâlâ onun için endişeleniyordu. Yolunu bırakıp Jeno'ya bakacak kadar onu önemsiyordu.

Jaemin hâlâ Jeno'yu seviyor.

Dengesini sağladığında Jaemin başını çevirip tırmanmaya geri dönmüştü. Bunu nasıl becerdiğini bir türlü anlayamıyordu, çok hızlı tırmanıyordu.

Jaemin tepeye vardığında Jeno'nun tırmanmak için on beş metreden fazlası vardı. Ciğerlerine havayı doldurdu ve aşağıya bakmamaya dikkat ederek hızla tırmanmaya başladı.

Elini son taşa atıp kendini yukarı çektiğinde başını kaldırdı ve Jaemin'i görebilmek için etrafa bakındı. Ağacın arkasına sığınmış ıslak saçlarıyla kendisini bekliyordu.

Jeno'nun yüzü görüş açısına girdiğinde koşmaya devam etmişti. "Yeter ama ya!" diye isyanla arkasından çığlık atarmışçasına bağırıp kendini tamamen yukarı çekti ve dizlerinin üzerinde bir süre bekledi Jeno. Her geri kaldığında Jaemin durup onun gelmesini bekliyordu. Ne yapmaya çalıştığını anlayamasa da kendisini bir yere götürmeye çalıştığının farkındaydı.

Dreams In Your Mind |NoMin|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin