Numb-er

397 43 10
                                    

Dün yoktun Jaemin. Her zamanki saatte uyudum. Ama seni görmedim. Hatta rüya bile görmedim. Bugün de. Önceki gün de ve ondan önceki gün de. 

Bunu sadece iki anlama yorumlayabildim. Birincisi: sırf beni görmemek için uyumuyordun veya erken yatıp erken kalkıyordun. İkincisini hiçbir şekilde kabullenmek istemiyordum. Ama sadece bir akıl oyunundan ibaret olabilirdin. Belki de gerçek olduğundan emin olmadan üzerine bu kadar üşüşmemeliydim. 

Bakıyorum da tüm hata bendeydi. Seni ilk gördüğümde bir farkın olduğunu anlamıştım fakat çok üstelemiştim. Eminim sen de bunun farkındaydın ve benden bu yüzden nefret ediyordun.

Karamel renkli saçlara sahip olan çocuk yüzünden resmen günlüğe dönen defterini sakince kapatıp kalemi üzerine koydu ve arkasına yaslandı Jeno. İçindeki sıkıntı bir türlü geçmiyordu. 

Jaemin'i görmeyi kesince Renjun denen çocukla konuşmaktan da vazgeçmişti. Neden olmayan biri için bu kadar uğraşsın ki?

Bıkkın bir oflamayı odasının duvarlarına doğru bırakıp ellerini masaya dayayarak ayağa kalktı. Biraz daha bu duvarlara bakarsa iyice kafayı yiyecekti. Veya Na Jaemin'le dolu bu deftere...

Defteri ellerinin arasına alıp bir süre inceledi. Aniden sinirin damarlarında dolaştığını hissedince defteri çekmeceye fırlatıp sertçe kapattı.

Odasını terk edip oturma odasına doğru ilerledi. Kendi evinin koridorlarını unutmuş gibi etrafa bir süre boş boş bakındı. Acaba en son ne zaman dışarı çıkmıştı? Düşünürken her şeyi görmezden geldiğini fark etmişti. Ve şu an Jaemin'i bu kadar önemsediği için pişmandı.

"Jeno?" Geçip gidecekken duyduğu sesle başını kapıya çevirdi. "Efendim anne?"

"O odadan hiç çıkmayacaksın sanmıştım." Kadının huysuz isyanlarına suratını astı. "Planım tam da buydu." Annesinin çatılan kaşlarına gülümsedi. "Kızma. Ne zaman geldin?" Yalnız yaşıyor olabilirdi ama annesi bu konuda ona güvenmediğinden her gün gelir en azından yemek yapar ve evi toparlardı. Açıkçası buna ihtiyacı da vardı. "Birkaç saat oldu." 

Başını sallayarak mutfağa yöneldi. Terlik sesi de annesinin arkasından geldiğini anlamasına yeterliydi.

"Yorgun görünüyorsun oğlum. İyi misin?" Cevap vermek yerine yine başını salladı. 

O kadar iyiydim ki yaşamımı ağrı kesicilerle sürdürüyorum. Hepsi senin yüzünden Jaemin. Eğer beni bu kadar meraklandırmasaydın düşüncelerimle başa çıkabilirdim ve ağrılarım da olmazdı.

"Tamam. Dolapta yemek var, onları ısıtıp ye. Sürekli zayıflıyorsun, bu yaşlı kadını endişelendirmek mi istiyorsun?"

"Anne, tamam. Yiyeceğim. Sen de geç olmadan eve git. Ben iyiyim." Kadın gülümseyerek oğluna sarılıp konuşmaya devam ettikten sonra eşyalarını alıp gitmişti.

Oturma odasına gidip kendini koltuğa attığında o ana kadar başının döndüğünü fark edememişti. 

*-*-*-*

Yine dersinin olduğu bir günde Donghyuck tarafından zorla uyandırılmıştı. Okula gelmiş, yakın arkadaşına en güzel küfürlerini gözleriyle ona iletiyordu. Neden mi? Bakın.

"Jeno! Buradayım bebeğim!" Suratını buruşturarak arkadaşının gidip karşısına oturmuştu. Ve yanında oturan açık kahve saçlı çocuğa döndü. Kim olduğunu anlamaya çalışırken Donghyuck kapanmayan ağzını açmıştı, yine. "Bak bu sana bahsettiğim çocuk, Renjun. Karşılaşmışken senin onunla konuşacağın bir şeyler olduğunu söylemiştim. Seve seve kabul etti." Salak salak sırıtmaya başlarken Jeno ise hangi şekilde arkadaşını boğabileceğini düşünüyordu. Kesinlikle marjinal bir şey seçmeliydi.

Zoraki bir şekilde gülümseyip Renjun'a geri döndü. Ama unuttuğu mükemmel bir detay vardı. Çocuk psikologdu! Bu zorlama gülümsemeyi anlamayacak değildi ya(?)

Renjun'un suratı Jeno'yla göz göze gelince düştüğünde yavaş yavaş herkes gerilmeye başlamıştı. Durumu toparlaması gerektiğini fark eden Jeno konuşmaya başladı. "Memnun oldum. Ama artık konuşulacak bir şey kalmadı, bunun için kusura bakma." İkisi de birbirine samimiyetsiz gülümsemeler verirken Donghyuck kaçması gerektiğinin farkındaydı.

"Benim dersim vardı." derken ayaklandı. "Sonra görüşürüz." Ve koşarak gitti. Jeno ise mecburi olarak Renjun'a bakıyordu. "Gerek kalmadığına emin misin?" diye sorduğunda anlamayarak ona baktı. Sesi ne kadar inceymiş, diye de düşünmeden duramamıştı. Anca düşünsün zaten. 

"Bir şey söylemek istiyor gibi duruyorsun." demişti ona. Haksızsın, diyemezdi. "Bana yardım edebileceğin bir konu değil." diyerek kestirip atmaya çalıştı. Fakat işe yaramamışa benziyordu. Renjun dirseklerini masaya yaslayarak Jeno'ya doğru eğildi. 

"Dürüst olmak gerekirse Donghyuck bazılarından bahsetti." Jeno kaşlarını çatarak kendisinden büyük olana dik dik bakmaya başladı. "Neyi anlattı?" Ciddiyetle sorarken kendini biraz geriye çekmişti. Bu sefer gerçekten arkadaşını boğazlamayı düşünüyordu. "Rüyalarla ilgili, dedi. Ama bilmediği için senin anlatman gerekiyor."

"Anlatmayacağım." dedi dik başlılıkla. "Sen bilirsin" diyerek ayağa kalkmıştı. "Yine de anlatmak isteyebileceğini düşünüyorum." Çantasından bir kalem çıkarırken Jeno'ya yaklaştı. Elini tutup kendine çekerken Jeno durdurmak istedi ama Renjun onu engelleyip kalemin kapağını açtı. Uğraşmak yerine yazdığı şeyi bitirmesini bekledi. Açık kahve saçlı çocuk kalemi çantasına geri koyup tek kelime etmeden çekip gitmişti. Avucunu kendine çevirip baktığında bir dize sayılarla karşılaşmıştı. Anlaşılan Renjun, Jeno'nun onunla konuşmak isteyeceğinden çok emindi. Öyle düşünüyordu çünkü numarasını vermesinin başka amacı olamazdı. Belki... 

Jeno ayağa kalkıp dersinin olduğu kampüse ilerlerken yine düşünmeye başlamıştı. En son kararı ise kesinlikle Renjun'u aramayacak ve Jaemin'i unutacak olmasıydı. 

___

Ben dedim paylaşacağım diye. Geyiklerde yalan olmaz annecimler
user46370381

Dreams In Your Mind |NoMin|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin