Anıların kalıntılarını bulundurduğu hayat hüznün ve acının birbirine karışmasına izin verir, insanların yaşadıklarına müdahale etmeyerek sadece beklerdi doğru zamanı. Adil oynamazdı, kırardı, dökerdi en önemlisi ağlatırdı; ağlatırken yaralardı. Ve bu da o anlardan biriydi.
Omzundan aşağı dökülen sarı saçları kadının beline geliyor, üzerinde her renkten küçük küçük taşlar barındıran pembe elbisesiyle gecenin zarafetine karışıyordu güzelliği. Saçlarının sol tarafında örgüler barınıyordu adeta görüntüsünü daha fazla ön plana çıkarmak istercesine. Elinde bulunan mikrafonuyla sahne ile bütünleşiyordu. Dolu gözleriyle az önce dudaklarından melodiler eşliğinde ruhundaki enkazı barındıran kelimeler dökülmüş, atmosferin verdiği o havaya karışarak insanların bünyesine işlemişti sanki. Ve hâlâ genç gibi gözüken kadın söylediği kelimelerin her birini yürekten söylemiş, neler yaşadığını o kelimeler de saklamıştı.
Alkış sesleri kulağına dolduğu an sol gözünden bir damla yaşın düşmesine engel olamadı. Gece yeni başlıyordu, o ise şimdiden böyleyken ilerleyen saatler de nasıl olacağını düşünemiyordu. "Bu..." Dedi dudaklarını mikrafonuna yaklaştırarak. "Bu çok güzel, sizinle bu ortamda bulunup böyle bir ortamı paylaşmak... Çok garip ve heyecanlı hissediyorum." Kendisini izleyen bakışlara birkaç adım atarak biraz daha yaklaştı. "Sizin de öyle hissetiğinizi görebiliyorum, geldiğiniz ve bu efsane gecelerden birini benimle paylaştığınız için teşekkür ederim."
Derin bir nefes aldı. Bunu yapması gerektiğini bir daha vurguladı kendine. İnsanların artık nasıl hissettiğini anlamasını istiyordu. "Şimdi asıl konuşmak istediğim konuşmaya gelirsek..." Diye başladı sözlerine. "Uzun zamandır zihnimi işgal eden bazı düşünceler var. Biliyorsunuz, düşüncelerin kelimelere ihtiyacı vardır." Ve devam etti. "Kelimelerin de seslere. Ben de buna kulak verdim, ilhamıma engel olmadım; bir şeyler karaladım. Gerisi de geldi zaten." Bakışlarıyla dolu duyguyu barındıran izleyiciler dikkatlerini başka bir yöne vermeden gözlerindeki ışıltılar ile sahnenin ortasında parıldayan şaheser kadından neler söyleyeceğini daha iyi duymak adına sessizliğe büründüler.
"Ve şimdi kaleme aldığım bu şarkıyı ilk size söylemek, benimle birlikte aynı duyguları hissetmenizi istiyorum. Umarım sever, beğenir; sonsuza dek bu şarkı ile kalırsınız." Dedi kadın ancak bu son yazdığım şarkı demedi, diyemedi. Ardından biraz önceki etkiden kurtulan insanlar bağırarak alkışlamaya başladı, ıslık sesi bu kadının kulaklarına kadar vardı. Yüzünde buruk bir tebessüm belirdi, yılların üzüntüsü ise gözlerinde saklıydı.
Arkasını dönerek adımlarını piyanosuna yöneltti, eski yerini alarak ilk önce derin bir nefes bıraktı dışarıya. Ardından önüne serilmiş olan beyazlığa dokundu, geçmişi zihninin paslı köşesinde çoktan yerini almıştı. Gözlerini kapattı, tuşların arasında kendini kaybetti; dudaklarını aralayarak kendisini yaralayan sözlerin ağzından dökülmesine izin vererek müziği hissetmeye başladı.
Aynı zaman diliminin aynı saatinde ancak başka bir yerin başka bir evinde, küçük bir odasında, küçücük bir kız çocuğu televizyonun karşısında elinde tuttuğu oyuncağı ile birlikte bu şaheser kadını izliyor; sesinin verdiği huzurla kendini kaybediyordu. Arada sözcükleri mırıldanmaya çalışsa da çoğunlukla dinlemeyi tercih ediyor, mest oluyordu bu güzel kadının muhteşem sesiyle.
Daha 10 yaşında olan ve büyüdüğünde tıpkı onun gibi olmak isteyen küçük kız çocuğu ona her anlamıyla hayrandı. Yeteneği, karakteri ve o iyiliği barındıran kalbi bile onu örnek almasına sebebiyet veriyordu. Her cuma gecesinde televizyona çıkardı bu kadın, o ise pek fazla göremediği bu kadını tam anlamıyla o gece görür; mutlu olur ve o gece huzurlu bir uyku çekerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
one of these nights • rosékook
Fanfictionve o gökyüzünün parlak yıldızları altında insanları büyüleyen sesin piyanonun başında söylediği son cümle küçücük kız çocuğunun uykuya dalmadan önce mırıldandığı söz ile aynı oldu. "bu gecelerden birinde yeniden buluşalım." - jungkook×rosé fanfict...