İyi okumalar dilerim!
Alec gözlerini açtığında zihnine yabancı gelen ortamı algılayabilmek için bir süre etrafına bakındı. Maryse'nin evinde olduğunu hatırlarken hafifçe doğruldu ve sırtını ovuşturdu. Koltuk ona küçük gelmişti, bunun için Maryse'yi suçlamıyordu tabii ki, sırtındaki ağrı tüm vücuduna işliyordu.
Çantasına uzanıp yan cebinden sigarasını çıkartmadan önce Maryse'in üstüne örttüğü battaniyeyi katladı. Büyük bahçeye açılan sürgülü cam kapıyı açarken sigarasını dudaklarına götürüp tutuşturdu.
Maryse'in her zaman çiçeklere zaafı olduğunu biliyordu. Bahçesinde her renkten ve türden sayamayacağı kadar çok çiçek vardı. Kamasların* önünde bağdaş kurarken sigarasından derin bir nefes çekti ve kamaslardan birisini parmakları arasına aldı.
Magnus'un da en sevdiği çiçek kamaslardı.
[Flashback's start]
Ayna karşısında Magnus ile buluşmak için küçük ellerimle saçlarımı düzelttikten sonra üzerime giydiğim mavi gömleğin yakalarını özenle katladım. Ayna üzerinde biraz daha gözlerimi gezdirdikten sonra iyi göründüğüme karar verdim. İdare ederdi. "İyi görünüyorsun, Alec. Nereye böyle?"
Heyecanla kafamı anneme çevirirken annemin gülümsediğini gördüm. "Magnus ile dışarı çıkacağız anneciğim! Bana çiçeklerini gösterecek!"
Annem kafasıyla onayladıktan sonra montumu giydirirken yanağımı da kısaca öpmüştü. "Bahçeden çok uzaklaşmayın, tamam mı Alec? Bir saat içinde size yiyecek bir şeylerde getiririm."
Anneme sıkıca sarılıp teşekkür ettikten sonra ayakkabılarımı hızlıca giyip hemen evimizin yanında duran Magnus'un küçük bahçesine ilerledim. Üstünde zeytin yeşili kısa kollu bir gömlek ve siyah bir şort ile bahçesinin önünde oturuyordu. Ona doğru arkasından ilerleyip ellerimle gözlerimi kapatırken oda benim ellerime kıyasla daha küçük elleriyle ellerimi tuttu. "Kimim ben?!"
Göremesemde hafifçe gülümsediğini hissettmiştim. "Bilmiyorum, kimsin sen?"
Gözlerini açıp küçük bahçesinin önünde hızlıca onun gibi bağdaş kurarken elimi yanağına götürdüm. "Nasıl gidiyor?"
Bir kedi edasıyla yanağını avuç içime sürterken gülümsedim ve yanağını sıktım. "Güzel işte. Kamaslara bakım yapmamız gerekiyor."
Magnus'un çukur gözlerine bakarken kaşlarımı çattım ve dizlerinden tutup kendime çektim. "Yolunda olmayan bir şeyler mi var?"
Magnus gözlerini kaçırıp elleri zarar görmesin diye aldığım eldivenleri takarak küçük makasını eline aldı. Buradan bakınca bitkiler gerçekten budanmaya ihtiyaç duyuyor gibiydi ama Magnus'ta bir şeylerin yanlış olduğunu anlamıştım. "Şey, bir şey yok, merak etme. Ben iyiyim."
Elindeki makası alıp çimenlerin üstüne geri bırakırken çenesinden tutup bana bakmasını sağladım. Gözlerime bakmazsa onu anlayamazdım ki. Hem hiçbir zaman gözlerini benden kaçırmamıştı. "Hayır, iyi değilsin, Magnus. Yoksa üvey baban sana bir şey mi yaptı?"
Magnus başını olumsuz anlamda sallarken burukça gülümsedi. Onu böyle görmeye gerçekten dayanamadığımı kaçıncı kez keşfettiğimi bilmiyordum ama acısını benimle paylaşmasını çok istiyordum. "Magnus, anlat bana. Anlattığın zaman iyi olduğunu biliyorsun sende."
Tamamen ona döndüğümde pes etmiş bir edayla dizlerini benim dizlerimin üstüne doğru uzattığında bakışlarını yeni uzatmaya başladığı tırnaklarına çevirdi. "Bugün..." Yutkunurken saçlarını düzeltti. "Yani 3 yıl önce bugün, annem..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
if youre not gay
Fanfictionçok zarifti; dokunsan kırılacak gibiydi... kısacası çok güzeldi işte. S: [05.01.2019] F: [21.07.2019] tw/// anxiety childhood love