İyi okumalar dilerim efenim.
Sırtındaki çantayı artık her seferinde düzeltmekten bıkmış, elini sımsıkı tutan kendinden kısa adama dönerek yolda öylece durdu. "Ben yoruldum."
Magnus'ta ona dönerken çukur gözlerine uzunca baktı, hala inanamıyordu. Şu an yaşadıkları şeylerin gerçekliğini kavrayamıyordu bile. Hissettiği tek şey parmaklarına kenetlenmiş elin sıcaklığı ve karşısındaki manzaranın güzelliğiydi. "Ama yürümeyi sen teklif etmiştin."
Magnus oyuncu bir edayla konuşurken Alec onun ufak bir hareketini bile kaçırmamak için dikkatle izliyordu. Gülümseyerek elini daha da sıkarken Magnus'un gözleri ellerine inmişti. Sıcak ve içten bir şekilde gülümseyip tekrar bakışlarını gözlerine çevirirken hafifçe uzanarak yanağından öptü. "Şuradaki parkta oturabiliriz."
Alec, Magnus'un ne dediğini duymamış gibiydi çünkü tıpkı paralize olmuş gibi karşısındakinin gözlerine bakıyordu. Oda sıcacık gülümsedi, fazla yaptığı bir şey değildi bu, eğilerek Magnus'un yanağını öptü. "Neden olmasın?"
Onlar parka ilerlerken neredeyse göz gözü görmüyordu çünkü öğleden sonrasını birlikte yürüyerek geçirmişlerdi ve zamanın göreceliliğini zaten Einstein kanıtlamamış mıydı? Alec yalnızca mümkün olduğu kadar harcayabileceği her saati yanındaki adamla geçirmek istiyordu ve saatin nasıl geçtiğini anlamamıştı bile.
Parka girdiklerinde gözüne küçük ve şirin bir kamelya kestirdi, elini tuttuğu adamı da kendisiyle birlikte çekiştirirken eşsiz kıkırdamasını duydu. İşte bu duymayı hep istediği sesti.
Masaya otururken yanına oturan Magnus'u izleyip gülümsedi ve saçlarının içine yavaşça elini sokup okşadı. Nazik hareketlerle sanki kırılabilecek bir şeymiş gibi omzuna yasladı yanağını ve saçlarıyla oynamaya devam ederken Magnus'un omzuna yanağını bir kedi edasıyla sürttüğünü hissederken daha çok güldü. "Parfümünü hala değiştirmedin mi?"
Magnus meraklı bir sesle sorarken Alec kafasını olumsuz anlamda salladı. "Değiştirmeli miydim?" Magnus'un burnunu boynunda hissederken kafasını ona doğru yaslayıp hep yanında istediği nefesi kendine sakladı. "Asla. Böyle koklayınca..." Alec boynunda kımıldayan dudaklara kendini bırakmıştı bile ve ellerini yavaşça Magnus'un saçlarından sırtına, sırtından da beline ilerletip sıkıca sarmaladı. "...sanki yaşadığımız her şey gözümün önünden geçiyor."
Alec omuzlarını silkerken Magnus kafasını daha çok boynuna gömmüş ve ufak bir öpücük kondurmuştu. "Güzel... Yani birlikte yalnızca 6 ay geçirmiş olsakta."
Magnus'un kafasını kaldırıp gözlerini devirdiğini gördüğünde yanlış bir şey söylediğinin farkına varması gerekiyor gibi hissetmişti ama, doğruları söylemişti. "Hatırlatmaya gerek yoktu, yine de saol Lightwood."
Alec gülümserken kollarını Magnus'un boynuna sarıp kendine çekti. İkisi sıkıca sarılırken Jace evde ordan oraya volta atıyor; Simon onu sakinleştirmeye çalışıyordu. "Jace... Senin kontrolüne ihtiyacı yok biliyorsun. Sakin ol..."
Simon uzanıp Jace'in elini tutarak koltuğa otuttururken masadaki shotu ona uzattı. "Tam tamına 23 yaşında bir adamdan bahsediyoruz, Jace, evine istediği zaman gelebilir."
Jace shotu içtikten sonra masaya bırakırken kaşlarını kaldırdı. "Bahsettiğimiz adam, sikik bir adam için her gece içip bir yerlerde sızıyor, kim buluyor; Jace!"
"Hey, hey..." Simon, Jace'in omuzlarından tutarak kendisine çekti, dudaklarına uzun, hararetli bir öpücük kondururken Jace endişesi azda olsa kaybolmuş gibi hissetti. Simon'un üstünde bıraktığı her etkiye bayılıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
if youre not gay
Fanfictionçok zarifti; dokunsan kırılacak gibiydi... kısacası çok güzeldi işte. S: [05.01.2019] F: [21.07.2019] tw/// anxiety childhood love