Medya: Efe için bulduğum şarkı.
Hepsi aptaldı, evet. Bu Yarasaların hepsi şüphesiz aptaldı. Burada gerçekleri benden başka kimse görmüyordu, bizi korumak için bulmamışlardı. Eğer öyle olsaydı, uzaktan da koruyabilirlerdi. Onlar, savunma adı altında bizi eğitecekler ve zamanı geldiğinde o canavara karşı yem olarak kullanacaklardı. Onların işi bizi korumak değildi, hepsinin aldığı emir o hasta adamı yakalamaktı. Eminim kimse onlara Yarasalardan biri bile ölmeyecek diye emir vermemişti. Bu işten pek anlamasam da buradaki ajanların, önceliği bizim hayatımıza vereceğini sanmıyordum. Bence onlar için görevlerini yerine getirmek her şeyden önce gelirdi ve arada ölenler umurlarında bile olmazdı. Kendimizi savunmamızı bu yüzden istiyorlardı çünkü gönüllü avlarının hemen ölmeleri işlerine gelmezdi. Bu tesis, eğitim, ajanlar ve Yarasalar umurumda değildi, ben kimseye güvenmiyordum. Tek başıma bugüne kadar bir şekilde idare etmeyi hep bildim, yine bakardım başımın çaresine. Kimsenin korumasına ihtiyacım yoktu, bu yaşıma kadar onlar olmadan hayatta kalmayı başardıysam bunu yine başarabilirdim. Ayrıca o öcü, koskoca İstanbul'da beni nasıl bulacaktı ki? Düzenli kaldığım bir yer ve adresim bile yokken beni bulması o kadar basit bir şey değildi.
Burada eğitimlerde işkence çekerek sürünmek yerine dışarıda olup kendime kış gelmeden önce bir iş bularak kışı sokaklarda geçirmemek için birikim yapmalıydım. Şimdi ne mi yapıyorum? Tabii ki buradan kaçmanın yollarını arıyorum. Ancak hiç gocunmadan tesisin her yerini dolaşmama rağmen bir türlü bahçe kapısını bulamadım. Allah aşkına, bu insanlar içeriye nasıl giriyor? Buranın bir kapısı yok ki! Evet, bu lanet duvarları boydan boya gezinmem yarım günümü almıştı ve benim iki katım yüksekliğindeki duvarlarda bırakın kapıyı, küçük bir delik bile yoktu! Başladığım yere geri döndüğümü görmek, beni neredeyse sinirden ağlatacak kıvama getirmişti. Allah'ım, bu nasıl bir yerdi böyle? Kapısı olmayan bu lanet labirente yukarıdan paraşütle mi bıraktılar bizi?
Başımı kaldırarak gökyüzüne baktığımda sinirden güldüm. "O buzdağı adam, kesin beni bir uçaktan buraya fırlatmıştır."
Neredeyse iki gündür buradaydım ve hem susamış hem de çok acıkmıştım. Sabah o toplantı odasından çıktığımdan beri bu duvarları inceliyordum, çoktan öğlen olmuştur. Üstelik içeriye girmeye çalıştığımda kapılar benim için açılmamıştı. Hem kaçırılmış hem de bu sıcakta kapının önüne koyulmuştum. O eğitmen olacak adamın işiydi bu, aklınca beni dışarıda bırakarak direncimi kıracağını sanıyordu. "Ee, bir çıkış yolu buldun mu?" Arkamdaki sesin kime ait olduğunu ne yazık ki iyi biliyordum.
Yavaşça arkama dönünce bağımlı çocuğu üzerini değiştirmiş vaziyette buldum. Ondan çok, elindeki sandviç ve vişne suyu dikkatimi çekiyordu. Ben vişne suyunu çok severim ve bu bağımlı, tam da karşımda vişne suyu içip karnını doyuruyordu. "Acıktım." Gözlerimi elindeki şeylerden ayıramıyordum.
Sandviçinden tam bir ısırık alacaktı ki söylediklerimle başını usulca kaldırdı. "Yemek mi istiyorsun?" Gözleri bilmiş bir şekilde beni buldu. "Önce bir düşünmem gerekiyor." Hakan'ın aç olduğumu bile bile söyledikleri ile derin bir nefes aldım. Sanki verse ben alacaktım onun ısırdığı şeyi. Kimi kandırıyorum ki? Alırdım tabii, sokaklarda daha beterini çöplerden toplamışken tiksinme duygusundan yoksundum.
"Yemek istesem bu görevi kabul ederim, bağımlı çocuk, şimdi defol buradan." Sanırım yemek için ona yalvaracağımı düşünüyordu ki onu hayal kırıklığına uğratmıştım. O kadar da alçalmadım henüz... Yani şimdilik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YARALASAR(Kitap Oldu)
Mistero / Thriller"Soyun!" "Ne?" Yaşlı adam oturduğu masada kaşlarını çatmıştı ki yanındaki kadın tebessüm ederek bana döndü. "Sadece hırkanı çıkar ve bize sol kolunu göster." Tedirginlik içinde onlara baktığımda uzun bir masada oturan toplam on kişi görmüştüm. Ben k...