Kliniğin güvenlik dolu kapısından geçmemiz hiç zor olmamıştı ancak burası pek aklımdaki tımarhaneyle uyuşmuyordu. Ben etrafta saçma sapan koşturan deli insanlar bekliyordum fakat öyle şeyler yoktu. Yanlarında refakatçileri olan insanlar bahçede yürüyüş yapıyordu. Hiçbiri deliye benzemiyordu. Çam ağaçlarının salgıladığı o ekşimsi koku burnuma gelirken, özenle biçilmiş çimlerin üzerinde kendi kendine gülen bir adam görünce güldüm. Bence içlerinde en akıllısı oydu çünkü ben de çok sık aklımdaki şeylere gülerdim ve bir deli değildim. Biz böyle kalabalık bir grup olarak kliniğe doğru yürürken gördüğüm büyük heykelin yanında durdum. Diğerleri yine ne oldu der gibi bana bakıyordu. Yanıma geldiklerinde ben bu saçma heykeli inceliyordum.
Kocaman bir adam figürüydü. Bir taşın üzerine oturmuş, elini çenesine koyarak kara kara düşünüyordu. "Sorun ne?" diye soran Alaz yanımda durduğunda ona gözlerimle devasa heykeli gösterdim. "Bu şey buradaki deliler için bildiğin hakaret," dedim.
Bu düşünen şeyi kırabiliyor muyuz?
Simay, "Buradakiler deli değil, sadece psikolojik sorunlar yaşıyorlar," dedi. Tipik psikolog savunmalarından birini yapınca buna hiç şaşırmadım. Ne de olsa Simay bir ajan psikologdu, artık o nasıl oluyorsa...
"Hepsi bildiğin geri zekâlı," diyerek Simay'ı daha çok kızdırdım. "Bir insan akli yetisini kaybediyorsa üzgünüm ama bu, onu geri zekâlı yapar. Ayrıca konumuz o deliler değil," dedikten sonra heykeli gösterdim. "Bu şey burada oturmuş ve düşünüyor, değil mi? Düşünce bir akıl belirtisidir, yani bu oturan boğa zekâyı temsil ediyor. Buradaki herkese siz geri zekâlısınız ama ben süper zekâyım deyip hakaret ediyor," dediğimde Simay öfkeden delirirken diğerleri ikimizin münakaşasını izliyordu.
"O yapıtın adı oturan boğa değil!" diyen Simay yine savunmaya geçmişti ki Yavuz gülerek onu susturdu. "Boş yere çeneni yorma, Doktor," dedi. Kendi aralarında Simay'a taktıkları lakap buydu.
Yavuz beni gösterip, "Ne söylersen söyle Yankı tıpkı küçük bir çocuk gibi kendi söylediğini savunacak," dediğinde ciddi görünmeye çalışıyordu ama bunu başaramıyordu. "Oturan boğa, ha?" diyerek bana baktı. "Çok yaratıcı." Sonunda beni takdir eden akıllı biri. Sanırım Yavuz'u sevebilirim.
Atalay, Simay'ı daha fazla kızdırmamak için gülüşünü saklarken, "O zaman oturan boğayı daha fazla rahatsız etmeyelim ki oturmaya devam etsin," dediğinde Yavuz ile birlikte gülerek kliniğe doğru yürüdüler.
Nihayet kliniğe girdiğimizde Simay sayesinde kimse bize zorluk çıkarmadan bir üst kata çıkmıştık. Simay, Süslü'nün keçi sakallı doktorundan onun hakkında bilgi alıyordu. Onlara çok yakın olduğumuz için ister istemez onları duyuyorduk. Naz'ın doktoru, "Durumunda herhangi bir değişiklik yok maalesef," dedi. "Bazı geceler çığlık atarak birinin ismini haykırıyor. Yiğit, evet bu ismi çok sık sayıklıyor. Uyandığında ellerine bakıp çığlık atarak bazı nöbetler geçiriyor. Bu çok sık olmuyor fakat birkaç güne kendisini tekrarlıyor. Sürekli katil olduğundan bahsediyor, bunun dışında kimseyle herhangi bir iletişimi yok," diyerek sustu. Bunlar beklediğim belirtiler olduğu için fazla şaşırmadım. Uzun süre o gecenin etkisinde çıkamayacaktı çünkü hepimiz o gecede takılı kalmıştık.
Doktor kapıyı bize açınca son kez bizi uyarıp, "Fazla üzerine gitmeyin," dedi ve gitti.
Ecrin ve Kuzey ile göz göze geldikten sonra derin bir nefes alıp içeri girdik. Beyazın hâkim olduğu sade odada küçük bir elbise dolabı ve yatak dışında hiçbir şey yoktu. Tabii, yatağın üzerinde oturup tıpkı bir deli gibi davranan Naz'ı saymazsak. Dizlerini karnına çekmiş ve kollarını dizlerine sarmıştı. Öne ve arkaya doğru sallanan kız fazla ürkütücü görünüyordu. Başını dizlerine gömdüğü için yüzünü göremiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YARALASAR(Kitap Oldu)
Mystery / Thriller"Soyun!" "Ne?" Yaşlı adam oturduğu masada kaşlarını çatmıştı ki yanındaki kadın tebessüm ederek bana döndü. "Sadece hırkanı çıkar ve bize sol kolunu göster." Tedirginlik içinde onlara baktığımda uzun bir masada oturan toplam on kişi görmüştüm. Ben k...